Daha önce hakkında düşüncelerimi paylaşmış olduğum kitapların Podcast yayını videoları: Bir Gençlik Masalı, Fangirl, Lola ve Komşu Çocuk, Ölümsüz Ece, Matilda, Marslı, Dönüşüm...

7 Ağustos 2018 Salı

Hayatı Şarkılarla Özetlemek


Hani bazı şarkılar vardır ya aklımızda yer eden, geçmişle günümüzü bağlayan, hayatımıza anlam katan, unutamadığımız… Bu aralar kulağımda kulaklıklar sürekli bu şarkıları dinliyorum. Açıkçası bu şarkıları bazı mekanlarda, bazı şeylerle uğraşırken dinlemek daha da değerli yapıyor onları. Belki de bu yüzden sürekli dinliyorum ve dinledikçe sanki ilk dinleyişimmiş gibi bir his bırakıyor bende. Çünkü;  gerçekten de dinledikçe; o dinlediğim şarkıyı ilk dinlediğim gün geliyor aklıma. İster istemez, sanki bir refleksmiş gibi, o zamanı hatırlıyorum ve farkında olmadan, karşımdakinin bana tuhaf biriymişim gibi bakmasına da aldırmadan bir süre kendi kendime gülümsüyorum.

2001 yazında; şimdi kapatılan ve yerine bir AVM'nin açıldığı Çanakkale Tansaş Sineması’nda; özellikle fragmanını görüp “mutlaka gitmeliyim” diyerek seyrettiğim Shrek filminin yeri çok ayrıdır bende. Belki de; o zamana göre; tüm masallardaki alışılagelen olayları yerle bir etmesi ve tüm bunları eğlenceli bir şekilde yaparken, sonunda masalda kötü bir karakter olarak bilinen yeşil devin tüm olasılıkları ardında bırakıp sonsuza dek “çirkin” yaşaması cezbetmişti beni, kimbilir. Hatırlıyorum da; sinemadan çıktıktan sonra vcdsinin hemen çıkmasını dilemiştim. Böylece filmi istediğim kadar seyredebilecektim. Ancak; özellikle de filmde prenses ve Shrek’in Lord Farquaad’ın gelmesiyle  ayrılmaları sırasında çalınan şarkı (Rufus Wainwright-Hallelujah) benim için özel bir yere sahiptir. Çünkü bu şarkıyı dinledikçe filmdeki imkansız aşk ve o gün o filmi ne kadar sevdiğim geliyor aklıma.

O yıl ortaokula başlamıştım. Herhalde ergenlik dönemine de girmemle alakalı olacak; uyku problemleri yaşıyordum. Akşamları erken yatıyordum ama sabaha karşı saat 5 gibi uyanıyordum ve bir daha uyuyamıyordum. Bu uzunca bir süre bu şekilde devam etti. O saatlerde haliyle evdeki herkes uyuyor oluyordu. Can sıkıntısına tek başıma yapacak bir şeyler arıyordum sürekli. Ve o yıllarda yeni yeni oluşturmaya başladığım çizgi film ve çocuk filmleri arşivim bu konuda beni hiç yalnız bırakmıyordu ve saçma sapan şeyler yapmamı engelliyordu. Hatırlıyorum da; John Goodman’ın başrolde oynadığı ve Mary Norton’un romanından uyarlama “The Borrowers” yani “Minik Kahramanlar” filmini belli aralıklarla sürekli seyrediyordum. Hatta filmi o kadar seviyordum ki; film bittikten sonra ekrandan geçen kadro listesini bile seyrediyordum. İşte filmin sonunda tüm kadronun sırayla geçtiği siyah ekranı seyrederken çalan şarkıyı(Hanson-Weird) oldukça beğeniyordum. Belki de tam gün aydınlanırken; gecenin sabaha dönüşünde bu şarkıyı dinlemek içimi büyük bir huzurla dolduruyordu.

2004 yılında liseye başladım. Hazırlık sınıfı ve İngilizce. Sanırım hayatımın en iyi dönemi buydu. Hazırlık sınıfını atlamak için yapılan tespit sınavında yeterli puanı alamayıp sınıf atlayamamam; benim için hayatımın en güzel döneminin başlamasını sağladı. Sınıfta yaptığımız küçük tiyatro oyunları, proje ödevleri, kuş seslerinden dolayı hiçbir zaman tam olarak ne dendiğini anlayamadığımız listening dersleri, o zamanlar sıkıcı görünen her hafta sonu bir İngilizce hikaye kitabı okumamız; benim üzerimde kimi zaman zor ve asla bitmeyecekmiş gibi görünen bir yıl izlenimini bırakmış olsa da; aslında en sevdiğim yıldı.Çünkü gerçekten; lise hayatının geri kalan dönemi o yıl sınıfta oynadığımız tiyatro oyunlarından çok daha zorlu geçti ve büyük bir sınav stresiyle baş başa kaldık. Yine de; hazırlık sınıfındaki günlerimle kendimi avuttum. Hazırlık sınıfındayken; arada, bazı derslere stajyer hocalar geliyordu ve genelde o günkü bir dersimizi onlarla birlikte işliyorduk. Tabii; onların geldiği dersler biraz daha farklı geçiyordu diğerlerine göre. Hatırladığım kadarıyla; onlarla işlediğimiz derslerin çoğunda tüm sınıfa şarkı sözlerinin yazılı olduğu ama bazı sözcüklerin yerinin boş bırakıldığı kağıtlar dağıtıyorlardı. Bu boş yerlere onların bize dinletecekleri şarkıdan duyduğumuz sözcükleri yazmamız bekleniyordu. İşte Lemon Tree(Fool’s Garden) şarkısı böyle dahil oldu hayatıma. Bu şarkıyı dinledikçe oldukça rahatlamış hissediyorum kendimi. Hatta bir sonraki yıl sınıfta bu şarkının sözlerini ezberleyip her teneffüste söylediğimi hatırlıyorum. Annem bu şarkı için kovboy şarkısı derdi. Ne alakaysa!

2006 yılında; lise birdeyken; 19 Mayıs kutlamalarına çıkmamız istendi. 19 Mayıs’ta okul olarak step gösterisi yapacaktık. Yani; bir aerobik tahtası üzerine çıkıp inerek ve bir takım dans figürleri yaparak okulumuz adına bu görevi gerçekleştirecektik. Aslında bunun olması biraz iyi olmuştu. Çünkü iki gün ders işliyorsak, üç gün dans çalışmalarına katılıyorduk ve derslere girmiyorduk. Sürekli aerobik tahtasına çıkıp inmek ve dans etmek oldukça yorucuydu ama sınıf arkadaşlarımla bir şeyler yapabiliyor olmak beni oldukça mutlu ediyordu. Dans figürlerini öğrenmeye çalıştığımız şarkılar hala en sevdiğim dans şarkıları arasındadır. (Milk & Sugar Feat. Lizzy Pattinson - Let The Sunshine In, Shakira - Ojos Asi)

2007 yılında; elime nereden geçtiğini hatırlamıyorum; Orson Welles’in I Know What It Is To Be Young şarkısının da bulunduğu bir cdyi uzunca bir süre dinlemiştim. Belki de şarkı sözlerini tek seferde anlayabildiğim için bu kadar sevmişimdir; bilemiyorum. Cdyi kaybettikten sonra ise; internetten bulabilmiştim neyse ki şarkıyı.

2009 yılında; Alacakaranlık kitap serisini her yerde görüyordum ve kitabı da çoğu kişiden duymuştum. Sonunda denk getirip okudum. Tamam; güzel kitaptı gerçekten; ama açıkçası Harry Potter kadar da sevemedim. Tabii bir filminin zaten çekilmiş olduğunu da kitabı okuduktan sonra öğrendim. “Bir de filmini seyredeyim” dedim ve evet; kitabı okuduktan sonra filmi o zevki vermedi. Yine de; filmin sonundaki kapanış şarkılarından birini oldukça sevmiştim.(David Gray - Please Forgive Me)

O yıl; japoncaya olan merakım yüzünden Japon dizilerini seyretmeye başladım. O yıl seyrettiğim iki dizide çalan şarkılar; en sevdiğim dizi şarkılarından olmuştu bile. “Ichi rittoru no namida”  adlı dizideki Konayuki(Remioromen) ve  SangatsuKokonoka(Remioromen) ile “Hana Yori Dango” adlı dizideki  Planetarium(Otsuka Ai) ilk seyrettiğim Japon dizilerinin şarkıları olduğu için belki de; önemli bir yere sahiptir bende.

2010 yılında; ailem Kastamonu’ya taşındı. Okulum olduğu için Çanakkale’de kaldım. O yaz 2 yıllık muhasebe bölümünden mezun oldum ve 4 yıllık bir okula devam edebilmek için dikey geçiş sınavına girdim. Bu benim için zorlu bir süreçti ve şansım yaver gitti. Bu zorlu süreçte kendimi sınav stresinden biraz olsun uzaklaştırmak için anime(japon çizgi filmi) seyretmeye başladım. Bunların içinden en hoşuma gidenler “Skip Beat!” ve  “Whisper of The Heart” adlı animeler oldu. Tabii bu animeleri sevmemdeki en büyük etkenlerden biri de şarkılarıdır.( Yusaku Kiyama-Eien, Olivia Newton John - Take me home Country Roads)

Ve şimdi; tüm bu saydığım şarkıları dinlerken o geçmişteki günleri hatırlıyorum. Bazen ders çalışmak için sabahlıyorum ve gün ağarırken derse ara verip mp3 player’ımı açıyorum ve pencerenin önüne geçerek karanlık havanın yerini aydınlık havaya bırakmasını seyrederken, tüm bu yazdığım şarkıları sırasıyla dinliyorum. Bazen de; yine gün ağarırken; otobüste Afyon’dan Kastamonu’ya yolculuk yaparken mp3 player’ımı açıyor, başımı pencereye yaslıyor ve yol kenarındaki ağaçların hızla gözümün önünden akmasını seyrederken yine bu şarkıları dinliyorum.

Aslında bu şarkılar burada bitmiyor. Daha sayamadığım o kadar çok şarkı var ki… Ancak hepsinin ayrı bir hikayesi var bende ve yazmakla biteceğini sanmıyorum. En azından bazılarının ismini yazabilirim: The Carpenters-Close To You, The Cranberries-When You’re Gone, Anna Vissi - Everything, Loveholic - Shinkirou, Eiffel 65 - Blue, No Doubt - Don’t Speak, The Cranberries - Animal Instinct

---Yazıdaki Şarkıların Listesi---
19. The Cranberries - Animal Instinct




Şarkıları "Hayatı Şarkılarla Özetlemek" adlı çalma listesiyle Spotify üzerinden de paylaştım. İsterseniz oradan sırayla dinleyebilirsiniz. Listeye buradan ulaşabilirsiniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder