Daha önce hakkında düşüncelerimi paylaşmış olduğum kitapların Podcast yayını videoları: Bir Gençlik Masalı, Fangirl, Lola ve Komşu Çocuk, Ölümsüz Ece, Matilda, Marslı, Dönüşüm...

6 Haziran 2016 Pazartesi

Tepedeki Rüzgar'dan Esintiler: Hiç Komik Değil



2003 yılından beri, film ve dizi parodileri ağırlıklı olmak üzere, komedi videoları çeken; Tunca Arslan, Bora Aksu ve Batuhan Taner'den oluşan "Hiç Komik Değil" ekibiyle kitaplar üzerine söyleşi yaptım. Maalesef Batuhan askerde olduğu için söyleşiye katılamadı. Yine de, kendi işlerinden vakit ayırıp sorularımı yanıtlayan Tunca ve Bora'ya çok teşekkür ederim.

BAŞLAMADAN ÖNCE!!!

Ekiple ilgili daha fazla bilgi edinmek için önceden yapılmış olan söyleşi videolarını ve "10. Yıl Özel Videosu"nu seyredebilirsiniz.


Ekiple ilgili güncel bilgilere grubun facebook sayfası üzerinden ulaşabilir, ekibin videolarını youtube kanalından takip edebilirsiniz. Ekiple doğrudan iletişime geçmek isterseniz mailleriniziokumuyoruz@gmail.com adresine mail atabilirsiniz. Almış oldukları mail adresinin ismi başta sizi tedirgin etse de, hem kısa sürede geri dönüş yapıyor hem ilgileniyorlar. Takipçilerine gereken önemi göstermeleri beni fazlasıyla memnun etti.  

Not: Söyleşide bahsedilen videolara yazıya bağlantılı linklerden ulaşabilirsiniz.

DEVAM EDEBİLİRİZ 

- Öncelikle, röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok çok teşekkür ederim. Videolarınızı severek takip ediyorum. Bu nedenle teklifime olumlu cevap vermeniz beni çok mutlu etti. 

YOUTUBE KANALI İLE İLGİLİ SORULAR

2003 yılından beri daha çok film ve dizi parodileri ağırlıklı komedi videoları çektiğinizi biliyoruz. Sadık bir izleyici kitleniz bulunuyor. Çoğu kişi sizi tanıyor. Yine de; ilk olarak, biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? 

Tunca: Üç kişilik bir ekibiz. Ben ve Bora dışında bir de şu an askerde olduğu için röportaja katılamayan Batuhan var. Söylediğiniz gibi uzun yıllardır çeşitli konularda, tarzlarda  komedi videoları üretiyoruz. İşe çılgınca dans edip dayak attığım basit kliplerle başladık. Ardından  anlık bile olsa,  mutlaka bir yerinde çılgınca dans edip dayak attığım televizyon programları geldi. Sonrasında ise çekeceğimiz videoları yazmaya başlamamla işin içerisine filmler -mutlaka bir yerinde çılgınca dans edip dayak attığım- girdi ve bugünlere kadar sürekli gelişerek devam ettik.

Sosyal medyanın bu kadar bilinmediği, çok fazla kullanılmadığı bir dönemde videolar çekmeye başladınız. Günümüzde, çoğu kişinin sosyal medya üzerinden, belirledikleri konular hakkında videolar çekmeleri ve paylaşmaları çok kolay olsa da, buna başlamak isteyen birçok kişi hâlâ oldukça çekimser. O yaşlarda, önünüzde çok fazla örnek de bulunmazken, video çekip internet üzerinden paylaşmaya nasıl karar verdiniz?

Tunca: Kendi çevremiz dışındaki insanlar da sevebilir diye düşündüm.  Anlık bir kendine güvenle, videoları dosya paylaşım sitelerine upload edip forumlarda paylaştm. İlk adımı attıktan sonra gerisi geliyor zaten...

Bir youtube kanalı için içeriğin kaliteli olması çok önemli. Bunun için, videoları düzenleme bilgisine ve iyi ekipmanlara sahip olmak gerekli mi? Videolarınızdan fark ettiğim kadarıyla, videoları düzenleme konusunda gerçekten uğraşıyorsunuz. Müzik ekleme, hatalı konuşmaları ve boşlukları kesme, youtube video isimleri için resim hazırlama, efektler ekleme gibi. Sizce bu konu ne derece önemli? 

 Tunca: Yaptığınız işi her şeyiyle bilmeniz veya bilen insanlarla çalışmanız gerekiyor. Youtube artık çok sayıda profesyonel kanalla dolu. Görsel olarak onlardan geri kalmamanız lazım. Bir tarafta kalitesiz baskılı, soluk renkli bir ambalaja sahip, estetik gözükmeyen bir fontla yazılmış ismi olan bir bisküvi düşünün, diğer tarafta da dış görünüşü her şeyiyle özenle tasarlanmış bir bisküvi. Hangisini alırsınız? İnsanlar kararını ilk bakışta verir. İlk bakışta onları tavlayabilmek için görsel olarak standartların gerisinde kalmamanız, kaliteli, albenili gözükmeniz  gerek. Ama benim için öncelikli olarak önemli olan fikirdir. Biraz paranız varsa ya da işi bilen arkadaşlara sahipseniz, makyaj kısmını kolaylıkla halledersiniz. Herkes yapabilir. Ama orjinal fikirleri kolay kolay bulamazsınız. Eğer yaratıcılığınızı geliştirirseniz, en kötü ekipmanla bile harikalar yaratabilirsiniz. İyi ekipmanlarınız olmadığı için bu işi yapamayacağınızı düşünüyorsanız, bu bir bahanedir. Milyon dolarlık işlerde bile her şey bir fikirle başlar. Siz de önce kafanızı kullanmakla başlayın, standartları yakalamanızı sağlayacak günler mutlaka gelecektir. Tabi bunlar benim görüşlerim. Amacınız sadece para kazanmaksa kaliteli içeriğe ihtiyacınız yok. Doğru ambalaj ve iyi bir pazarlamayla insanlar bir çuval boku bile gururla satın alabilir. İnsanlar içeriğe ya da iç güzelliğe falan pek önem vermez. Ne gördüyse o... Güzel gözüken bir şey göstermen yeterli.

Sizin gibi bu işe girmek isteyen çoğu kişi, başta da söylediğim gibi, bu ortama girmekte çekimser davranıyor. Youtube üzerinde kanal açmak isteyenlere verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?

Tunca: Çekinecek bir şey yok. Sokağa çıktığınızda nereye baksanız mutlaka bir youtuber görürsünüz. Herkesin yayıncı olduğu bir dünyaya doğru hızla ilerliyoruz. Hala "Yok ben çekinirim." diyorsanız, bu alanda daha fazla okuyup, izleyip, çalışıp kendinizi geliştirmenizi tavsiye ederim. Çekinmenizin en büyük sebeplerinden biri kendinizi yetersiz hissetmeniz. Bunun çözümü çok basittir: yeterli olmak. Sinematografi, kurgu, oyunculuk, senaryo vb. alanlarda kendinizi geliştirin. İnternete yüklemeyecek olsanız bile sürekli deneyin, bir şeyler çekin, öğrendiklerinizi uygulayın. Bilgi sahibi oldukça, tecrübe kazandıkça kendinize güveniniz artacaktır. Yorumların iyisini de kötüsünü de fazla dikkate almayın. Kötü yorumlar genelde bir eleştiriden çok hakaretten oluşur. İyi yorumlar da birkaç kelimelik övgülerden. Biri gereksiz yere moralinizi düşürüp size zarar verebilir, diğeri de kendinizi bir şey sanıp farkedemediğiniz hatalar içinde kendinizi kaybetmenize sebep olabilir.

KİTAPLAR İLE İLGİLİ SORULAR


Kara Ekran” adlı çalışmanızda, insanların kitap okumaktansa televizyon seyretmeye, telefonlarıyla ilgilenmeye daha fazla vakit ayırmasını eleştirmiştiniz. Teknoloji bağımlılığı ile ilgili “Televizyona Ölüm” adlı bir çalışmanız daha bulunuyor. Günümüzde insanların teknolojiye bağımlı hale gelmelerini nasıl karşılıyorsunuz? 

Bora: Doğal karşılıyorum çünkü kaçınılmaz bir son olarak görüyorum. Sadece insanların teknolojiye bağımlı olduktan sonra tamamen kitaplardan veya teknolojik gelişmeler öncesi olan sosyal ilişkilerini unutup bir bilgisayar veya telefondaki internet bağlantısı üzerinden konuşmaya çalışmasını, kitaplardan araştırma yapmayıp her şeyi google’a sormasını pek anlayamıyorum, aslında anlaşılabilir bir şey kolay olan google’a yazıp öğrenmektir. Ama önceden benim de çok yetişemediğim bir zamanda insanların kütüphanelere gidip araştırmalarına zaman harcamasına ve bu araştırma kısmında almış oldukları hazza imreniyorum.

Tunca: Ekranlarla gelen bu teknoloji, insanların ilgisini çekme konusunda kitaplara göre çok daha dikkat çekici. Sürekli değişen resimler, yazılar, sesler var. Ekranlar adeta "Gel de bana bak!" diye bağırıyor. Sizi çekmek için bu kadar tepinirken, ekranlar yerine köşede ölü gibi duran bir kitaba bakmayı herkes tercih etmez. Hele ki 2000'li yıllarda doğduysanız zaten doğar doğmaz bu teknolojiyle çevrelendiğinizden kitaplara yönelmeniz zor olur. Kitaplarda çok daha fazlası var ama ulaşabilmek için günümüz insanına büyük bir eziyet olan bir şey yapmanız, beyninizi çalıştırmanız gerekiyor. Hayal ederek fiziksel olarak var olmayan şeyleri görebilme yeteneğine sahibiz, ancak hazıra alıştığımız, ekranlara gömüldüğümüz için bu yeteneğimizi hızla köreltiyoruz.

Ünlü filmlerin ve dizilerin parodileriyle tanınıyorsunuz. Bir söyleşinizde, Tunca, bir anime parodisinin senaryosunu yazmak için o animenin birçok bölümünü seyrettiğini söylemişti. Bu, parodisini çektiğiniz filmler için de böyle mi? Ayrıca, parodisini yapacağınız film bir kitaptan uyarlamaysa, öncesinde kitabı da okuyor musunuz?

Bora: Senaryodan sorumlu bakanımız Tunca, o yüzden bu soruya onun cevap vermesi daha doğru, genel olarak biz sadece çekim esnasında aklımızda oluşan şeyleri sunuyoruz beğenirsek ekliyoruz.

Tunca: Evet, bir şeyin parodisini yapacaksam defalarca, aldığım notlara göre sahne sahne izlerim. Dalga geçecekseniz, dalga geçeceğiniz eseri iyi bilmeniz gerekir. Eseri tekrar tekrar izlemek dışında, yapılan parodileri de izlerim. Düşündüğüm bazı fikirler başkalarının da aklına gelmiş olabilir. Benzersiz bir iş yapmak için ne varsa izlemek, bilmek lazım. Öncesinde kitabını okumam, çünkü kitap ve film aynı olmaz. Filmin parodisini yaptığımız için önceliğim filmlerdir.


Videolarınızı seyrettiğim zaman, Kitap okumayı sevdiğinizi tahmin ediyorum. Gerçek anlamda kitap okumaya ne zaman başladınız? Hangi kitaptan sonra okuma alışkanlığı kazanmaya başladınız? 

Bora: Benim kitap okuma alışkanlığı kazanmam açıkçası lise sonrası üniversite dönemimdir. Eğitim sistemimizin getirmiş olduğu bir şey olarak düşünüyorum veya kolaya kaçıp bahane üretmek de diyebilirsiniz ama öyle değil çünkü deli gibi matematik çözmeye falan çalışıyorduk. Sadece kitap yönünden değil o dönemlerde müzik ve resme de yeterli ilgiyi göstermediğimi düşünüyorum. Bunu da ailelerimizin bizim üzerimizde olan gelecek kaygısıyla açıklamak mümkün. Onlar da haklı tabii yaşadığınız yerin sistemi neyse onun üzerine adapte olmaya çalışmak zorunda kalıyorsunuz bir yerden sonra eğer maddi anlamda bir garantiniz yoksa. 

Tunca: Ne yazık ki çok geç başladım. İlk adımı, 17 yaşındayken oyunculuk ve tiyatro üzerine kitaplar okuyarak attım. Üniversite eğitimimi bu alanda alıyordum ve çok sevdiğim ve kendimi geliştirmek istediğim bir alan olduğu için büyük bir iştahla, bu konular hakkında elime ne geçerse okumaya başladım. Alışkanlık kazandıktan sonra okuduğum alanların sayısı arttı ve kitapları çok seven biri haline geldim. "Öncesinde neden okumuyordun?" derseniz, cevabını "Neden çalışmıyorsun oğlum?" adlı videomuzda bulabilirsiniz.

Ara sıra açıp okuduğunuz, başucu kitabınız var mı?

Tunca: Çeşitli sebeplerden dolayı okuduğum kitaplara tekrar baktığım olur, ama düzenli olarak yanımdan ayırmadığım bir başucu kitabım yok.

Çoğu kişi kitap okuma alışkanlığı kazanmakta zorluk çekiyor. Sizce bunun nedeni ne olabilir ve bunu atlatmak için nasıl kitaplarla başlamalılar?

Bora: Bunun sebebi bence tamamen insanların hayatla olan mücadelesi ve para kazanmak derdi bence. Bunu eleştirmiyorum ama sonuç olarak herkes bir meşgale içinde ve insanlara kitap okumak daha zor geliyor. 8-17:00 mesaisi olan bir insanı düşünelim, İstanbul’da yaşıyor. Sabah kalkışı 6, işe gitmesi güne başlaması sabah yaşadığı trafik stresi vesaire, iş çıkışı eve dönüşü, evde yemek derken saat bir anda 21:00 oluyor, e o saatten sonra da açıp kitap okumak yerine daha cazip gelen az yorulduğu televizyonu açıp gün içinde gülemediği veya ağlayamadığı için televizyon başında kendini uyuşturuyor, yatıştırıyor. Bunu atlatmak için yapılması gerekense yukarıda söylediğim nedenlerin aynı zamanda gerçeklerin bir anlamda bahane olduklarına kendilerine inandırmaları ve bu bahanelerden kurtulmaları.

Tunca: "Neden çalışmıyorsun oğlum?" adlı videomuz burada da devreye giriyor. Bir çocuğun kitap okumasını istiyorsanız, ona doğrudan gidip "Kitap oku!" demeniz yapmanız gereken en son şeydir. Pazarlamaya geri dönelim. Bir ürün satmak için çıkıp reklamda "Bunu satın alın." demiyorlar. Reklamlarda sadece bizde satın alma isteği uyandıracak şeyler gösteriyorlar. Önemli olan doğru tuşlara basmak, fark ettirmeden manipüle etmek. Bu durum her alan için geçerli. Siyasetçiler seçim konuşmaları yaparken "Bana oy verin" deyip gitmiyorlar. Kafalarda oy verme fikrini uyandırmak için bir sürü palavra sıkıyorlar. İnsanları ikna etmek için, bir şeyler yaptırabilmek için onları kandırmanız gerekiyor. "Kitap oku!" diye baskı yaparsanız, kitap okutturamazsınız, okutsanız da bir faydası olmaz, çocuğun bu şekilde alışkanlık kazanması, kitapları sevmesi zorlaşır. Sorumlu en başta aileler ve öğretmenler. Yayınevleri de, insanlara her şeyi satabilen, ilgimizi istediği yere yöneltebilen pazarlama üstatlarıyla çalışsa, televizyonda araba reklamları gibi kitap reklamları dönse, daha çok okuyan bir toplum için umutlanabiliriz. Kitap okutturmakla, dondurma aldırmak arasında fazla bir fark yok. Ailelerin, öğretmenlerin pazarlama mantığıyla düşünmesi, çaktırmadan teşvik etmesi lazım. "Nasıl kitaplarla başlamalı?" sorusu için kitap isimleri ya da türleri söylemem yararsız olur. Macera aramayın, sevdiğiniz türlere yönelin. Kurgu eser okuyacaksanız gidin sevdiğiniz film türünde bir kitap seçin. Korku, aşk, mizah, bilim kurgu, fantastik kurgu... Belki kurgu sevmiyorsunuzdur gider tarih kitapları okursunuz, felsefe, araştırma-inceleme, gezi kitapları okursunuz. Tamamen size kalmış. İçinizde sizi heyecanlandıran, ilgi duyduğunuz ne varsa başlangıç için gidin o konuda bir kitap seçin.

Komedyshow zamanınızda yapmış olduğunuz “Bir Kitapçı Skeci” adlı çalışmanızda, çocukların hayal gücünün ne kadar büyük olduğunu seyretmiştik. Küçük yaşlarda okuma alışkanlığının kazanılması bu hayal gücünün gelişmesi için daha önemli. Bu alışkanlığın küçük yaşlarda kazanılması da daha rahat oluyor. Çocuk edebiyatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Çocukken severek okuduğunuz kitaplardan üç tanesinin isimlerini söyler misiniz? Çocuklar için yazılmış romanları hâlâ okur musunuz? 

Bora: İnsanların kişilik gelişimiyle alakalı bu da aileden, öğretmenlerden, çevreden etkileniyor. Burada ailelerin ve öğretmenlerin bence etkisi büyük, aile ne kadar üzerine düşer ve kitap okumayı bir alışkanlık haline getirirse çocukta o kadar etkili, ancak şu an ülkemizde çoğu kişinin anne babası da okumuyor. Aslında bu daha bir temel sorun annesinin babasının okumadığını gören çocuk da okumuyor. Nasıl annesi babası sigara içen çocuk sigara içmeye daha yatkınsa annesi babası kitap okumayan bir çocuk da okumamaya daha yatkın oluyor. Burada da öğretmenler devreye giriyor. Öğretmenler de şimdiki sistem içerisinde kaybolmuş bir durumda bana kalırsa herkeste bir kaygı. Çağın problemi olan anksiyete herkeste var bu yüzden de kimse kimsenin üzerine düşmeyi görev bilmiyor kendine üzerine düşünce de idealist öğretmen oluyor o da “idealar dünyasında yaşıyor gerçekçi değil” diye insanları eleştiren bir toplum olduk. Sürekli duyduğumuz bir şey var ailemizden “gerçek hayat öyle değil, hele bir para kazanmaya başla da” öyle doğru gerçekten de öyle değil, ama bunu temelden değiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu da kısa vadede pek mümkün gözükmüyor. Öyle olması için bir çabamız da yok toplum olarak açıkçası.
Çocukken beğendiğim üç kitap ise;
Denizler Altında Yirmi Bin Fersah – Jules Verne
Küçük Prens – Antonie de Saint-Exupéry
Momo – Michael Ende
Bu kitapları çocukken okumuş olanlar varsa bir de şu anki yaşlarında okumalarını öneririm.

Tunca: Çocuklar için yazılmış romanları okurum, çocuklar için yapılan filmleri, çizgi filmleri de izlerim, oyunları da oynarım. Büyük küçük diye ayırmam. Çocuk kategorisi adı altında listelenen kitapları sadece çocukların okuması büyük bir kayıp olur. Yetişkinleri hedef alan kitaplara kıyasla hayalgücü bakımından çok daha zenginler. Kaliteli bir çocuk kitabını içindeki çocuğu kaybetmemiş 60 yaşında biri bile büyük bir zevkle okuyabilir, okumalıdır da. Sadece üç kitap söylemem zor. Hepsinin ayrı bir değeri var. George Macdonald'ı çok severim. Çocuk klasiklerinin de çoğunu büyük bir zevkle okudum. Bir de özellikle masalları çok çok severim.

Çocuk romanı olarak görülen, ancak kitaplarda ilerledikçe derinleşen bir konuya sahip olan Harry Potter kitaplarını okumuşsunuzdur. Bu kitaplar ile ilgili uzun soluklu bir parodi serisi yapmıştınız. (Parodiye buradan ulaşabilirsiniz.) Bu seride, izleyiciler için en ilgi çeken ve komik karakterlerden birisi ise hiç kuşkusuz Hagrid’di. Peki sizin Harry Potter’da en sevdiğiniz ve en sevmediğiniz karakterler kimler?

Bora: Snape “adamdır” demek istiyorum. Sevmediğim karakterlerse Harry’nin eniştesi ve Malfoy’un babası. Bizim çekimlerde beğendiğim karakterlerse Dumbledore ve Snape.

Tunca: En çok sevdiklerim Hagrid ve Vernon Enişte. Sevmiyorum diye özellikle kenara ayırabileceğim birileri yok.

Harry Potter’da en sevdiğiniz büyüler hangileri? Gerçek hayatta en çok hangisini kullanmak isterdiniz ve neden?

Bora: Valla oyununu oynarken en sevdiğim büyü Alohomora’ydı, çünkü sürekli kapı açıyorduk. 

Tunca: Bilemiyorum, büyülere çok fazla ilgim yok. Belki eğlenceli olacağı için Riddikulus diyebilirim.

Hazır Harry Potter’dan söz açılmışken aklıma geldi. Sanırım Harry Potter’ın ortamında yaşamak isterdim. Sizin de yaşamak istediğiniz bir kitap dünyası var mı?

Tunca: Hayır yok, okumak bana yetiyor.

Harry Potter’ın ve diğer çoğu kitabın film uyarlamaları yapıldı ve yapılıyor. Siz de Harry Potter, Alacakaranlık,  Açlık Oyunları, Grinin Elli Tonu gibi kitapların parodilerini yaptınız. Bu kitaplar ve kitaplardan uyarlanan filmler hakkındaki düşünceleriniz neler? Bu uyarlamaların çoğunun kitabı tam olarak yansıtamadığı ortada. Sizce bu uyarlamalar ne kadar iyi? İyi bir uyarlama nasıl olmalı?

Bora: Şimdi bence uyarlamalarda şöyle bir durum var iş tamamen yönetmende bitiyor. Yönetmen bizim önümüze hangi yemeği koyuyorsa onu yiyoruz onun üzerinden eleştiri yapıyoruz onun tercihlerine bırakıyoruz kendimizi bu yüzden de bence iyi olmuş veya kötü olmuştan ziyade bana hitap etmedi ben daha farklı düşünüyordum demek daha doğru. Tabi kitabın temel parçalarıyla oynamasına yekten karşıyız. Eğer öyleyse bize atıyorum Harry Potter filmi diye sunmayın yani, Harry Potter -  Yönetmenin Yorumuyla falan olsun ismi.

Tunca: Harry Potter güzel bir kitap serisi. Diğer saydıklarınız ilgimi çekmiyor, okumadım.  Mükemmel bir kitap uyarlaması yapmak zordur. Kitaplarda filmlere sığdıramayacağınız detaylar var. Sinemada senaryo oluştururken kitaplara göre daha ekonomik bir anlatım tercih edilir. Bu yüzden yapılan kesintilerle birlikte kitaptan aldığınız tadı filmlerden alabilmeniz oldukça zor.  Bir de kitap okurken her birimizin kafasında farklı şeyler canlanıyor. Belki ortak olarak hissettiğimiz duygular var, ama okuduklarımızı zihnimizde görüntülerken ister istemez kişisel yorumumuzu da katıyoruz. Ortak noktalar da olmasına rağmen, her okuyucunun kafasındaki Gandalf farklıdır. Sinemaya uyarlarken yönetmen de kendi yorumunu katıyor, oyuncular da katıyor, herkes bir şeyler katıyor. Son olarak ortaya çıkan şey size yakınsa beğeniyorsunuz, değilse beğenmiyorsunuz. Tabi bunları ortalamanın üstünde olarak değerlendirebileceğimiz uyarlamalar için söylüyorum. Yoksa beğenmenin kesinlikle mümkün olmadığı rezil uyarlamalar da yapılıyor...  Alacakaranlık,  Açlık Oyunları ve Grinin Elli Tonu'nu dediğim gibi okumadım, kitapları nasıl yansıttığına dair yorum yapamam. Sadece film olarak değerlendirmemi isterseniz, hepsinin vasat olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Harry Potter serisini filmleri izledikten sonra okudum. Tekrar filmleri izlemeden uyarlama açısından net bir şey söyleyemem, ama filmleri az önce saydıklarımdan daha iyiydi. Bir daha izlersem  beğenmeyebilirim. Yüzüklerin Efendisi'ni de filmlerden sonra okumuştum. Okuduktan sonra yıllar önce beğenerek izlediğim filmleri bir yeniden izleyim dedim ama zor dayandım, o kadar kötü geldi...

Hollywood da senaryo konusunda sıkıntı çekmeye başladı ve kitap uyarlaması yapımlar artmaya başladı. Önümüzdeki dönemlerde parodisini yapmak istediğiniz kitaptan uyarlanmış filmler var mı?

Tunca: Bilemiyorum. Varsa da şu an aklıma gelmiyor.

En sevdiğiniz kitap türü hangisi? Bu türde önerebileceğiniz ve sevdiğiniz 3 tane kitap ismi verir misiniz?

Bora: Ben tiyatro metinlerini okumayı daha çok seviyorum şahsen, Shakespeare’in tüm eserlerini önerebilirim, her cümlenin üzerinde durulmalı neredeyse, diyaloglarla ilerlemeyen metinleri sevenlere de Çehov’un öykülerini önerebilirim. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ı da okunası hatta filmi de var tiyatro oyunu da, önce kitabı okuyup daha sonra bunları izleyip tartışılabilir. Thomas More’un Utopia’sı da şöyle bir kenarda dursun ama okuyun yani kenarda dursun diye alıp koymayın.

Tunca: Sevdiğim çok tür var ama en sevdiğim şu diyebilmek zor. En sevdiğim 3 kitabı belirlemek daha da zor. Çocuk kitapları sorusunda dediğim gibi her biri ayrı bir değer, ayrım yapamıyorum. Bu yüzden sevdiğim kitaplar arasından şu an aklıma gelen ilk 3 kitabı söyleyeceğim: Monte Cristo Kontu - Alexandre Dumas (Tam Metin), Duruşma Gecesi - Friedrich Dürrenmatt, Hayvan Çiftliği - George Orwell, yerli olarak da Aziz Nesin'i tüm eserleriyle önerebilirim.

Daha önce okumadığınız ama ileride okumayı düşündüğünüz bir tür var mı?

Tunca: Hangi türleri okudum/okumadım diye hiç düşünmediğim için bu soruya tam olarak bir cevap veremeyeceğim.

Hiç okumam dediğiniz bir tür var mı?

Tunca: Sanmıyorum. İlgimi çekerse her alandan bir şeyler okuyabilirim.

Klasikler hakkında ne düşünüyorsunuz? Klasiklere başlamak isteyenler için neler önerirsiniz?

Bora: Derhal başlayın, hatta onlardan başlayın.

Tunca: Klasiklere boşuna klasik demiyoruz. Hepsi genel olarak kurgu eserlere yön veren, asırlardır insanları etkilemeye devam eden çalışmalardan oluşuyor. Klasiklere başlayacaklarsa yine sevdikleri konuları anlatan kitaplardan başlamalarını tavsiye ederim. Klasik olan her kitabı okumak ya da beğenmek zorunda değilsiniz. Kendinizi klasikler konusunda çok zorlamayın, ilginizi çeken klasiklerle başlayıp, onlar üzerinden ilerleyin, merak ediyorsanız ilginizi çekmeyen klasiklere de sonra bakabilirsiniz zaten...

Yeri gelmişken, youtubeda kitap yorumu yapan kişilerin videolarına yapılan yorumlara baktığımda kitabı yorumlayan kişiye klasik kitaplar okumadığı için çok sert eleştiriler yapıldığını görüyorum. Normal hayatta da klasik kitap okumayan kişilere bu tarz eleştiriler gelebiliyor. Siz bu tarz yorumlar aldınız mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Tunca: Okuduğum kitaplar hakkında konuştuğum biri yok, o yüzden hiç şunu niye okudun/okumadın diye bir eleştiri almadım. Herkes istediğini, sevdiğini okur. Başkasının zevkine laf etmek bana düşmez. Elbette sürekli metroda dev afişlerle reklamı yapılan, hepsi birbirinin kopyası olan ticari kitaplar yerine klasikleri okumak insanları daha iyi besler, daha faydalı olur. Ancak dediğim gibi herkesin kendi zevki, yakınımda böyle birini görürsem tavsiye verebilirim ama eleştirmem.

Kitap okurken müzik dinleme konusunda insanlar fikir ayrılıklarına düşseler de kişisel bir tercih olduğunu düşünüyorum. Peki, siz kitap okurken müzik dinler misiniz? Dinliyorsanız, şimdiye kadar hiç kitabı okumanızı engellediği oldu mu? Kitabı okurken ne tarz müzikler dinlersiniz?

Bora: Kitabı hangi dilde okuyorsam o dilde sözleri olan bir şarkıyı dinlemek bende sıkıntı, ama diğer türlüsünde bir şey olmuyor. Sözsüz müzikler dinlenilebilir. Katılıyorum tercih meselesi ama bendeki durum az önce söylediğim gibi.

Tunca: Ben dinlemem, kitabın kendi müziği daha güzel...

Son dönemlerde, özellikle youtube kanalı üzerinden yayın yapan, kitap okumayı seven kişilerden "Reading Slump" kavramını duyuyorum. Kısaca kitap okumayı isteyip okuyamama durumu olarak açıklayabileceğimiz bu döneme girdiğinizde nasıl atlatıyorsunuz?

Bora: Biraz zaman tanıyoruz, başka şeylerle ilgileniyoruz, resim, müzik, egzersiz, spor, karikatür vs. sonrasında bahanelerden de kurtulup bir yerden başlıyoruz. Yok, olmuyorsa sürekli üzerine konuşuyoruz, “abi bende de reading slump oldu” diyoruz. “Reading slump derken?” cevabını alıyoruz hırslanıp zorluyoruz başlıyoruz, yine olmadıysa en başa sarıyoruz. E yine olmadıysa akışına bırak dönerse senindir dönmezse… geyiğini yapabiliriz artık.

Tunca: "Reading slump" adını ilk defa duydum. Nedir ne değildir diye bir baktım ve gereksiz bir şey olduğuna karar verdim. İnsanlar rahatsız olmaya, her rahatsızlıklarını belirli kavramlar altında yüceltmeye, hastalıkla bile olsa bir ünvanın altına sığınıp kendini diğerlerinden ayrı görmeye çok meraklı. "Abi bende reading slump var yaaa, hiçbir şey okuyamıyorum. Off çok kötüyüm yaaa reading slumppppp" diye ortalıkta dert yanıp artistlik taslayanları duyar gibiyim. Bir sürü sitede konuyla ilgili yazılar hazırlanmış, eminim ki bunu tedavi eden ilaçlar bile satılıyordur, biraz daha zorlarlarsa ameliyatla çözüm bile çıkabilir. Bu sorunun kaynağı insanın kendisidir. Canın sıkılmış okumak istemiyorsun işte! Reading slump ne? Her şeyi hastalıklaştırıyorlar. Özel isim koyarsan, ben de bu rahatsızlık var dersen, gerçekten buna kendini inandırırsan, inandığın, uydurduğun o hastalık gerçek olur ve sen inanmaya devam ettikçe de kolay kolay kurtulamazsın. Reading slump, aptal bir bahane. Canın okumak istemiyorsa okuma. Olabilir gayet normal bir şey. İnsan dediğin robot değil ki. Sinirlenir, üzülür, sever, sıkılır... Bu kadar duygu değişimine sahipken düzenli kitap okumayı sürdüremediğiniz zamanlar olabilir. Bir süre ara ver okumaya, başka kitaba başla, takma kafana... Bu tür ufak tefek şeyleri gözünüzde büyütmeyin.

En sevdiğiniz 3 yazar hangileri?

Tunca: En sevdiklerim arasından şu anda aklıma gelen ilk üç isim: Terry Pratchett, Ray Bradbury, Ben Elton.


Sevdiğiniz kitaplardan 5 tanesini sayar mısınız?

Tunca: Daha önce de belirttiğim sebeplerden dolayı yine ilk aklıma gelenleri yazacağım.  Tabi ki tekrara girmesin diye önceki cevaplarımda yer verdiklerimi bu beşliye katmayacağım. Joko'nun Doğum Günü - Roland Topor, Dinle Küçük Adam - Wilhelm Reich, Otostopçunun Galaksi Rehberi - Douglas Adams, Tüysüz - Woody Allen, Buluşma Yeri -  Duşan Kovaçeviç

Kitap okurken, zaman zaman kendimize benzeyen karakterlerle karşılaşıyor ve duygusal bağ kuruyoruz. Okuduğunuz kitaplardaki karakterlerin yerine kendinizi koyar mısınız? Sizin kendinize yakın bulduğunuz karakter ya da karakterler var mı? Gerçek hayatta olsa çok iyi anlaşırım dediğiniz karakterler oldu mu, olduysa hangileri? En sevdiğiniz kitap karakterlerinden 5 tanesini sayar mısınız?

Tunca: Tam olarak kendime yakın bulduğum bir karakter yok sanırım. En sevdiğim kitap karakterlerinden bazılarını sayacak olursam;  Edmond Dantes, Havamumu Nine, Rincewind, Bazarov ve  Michael Kohlhaas'ı söyleyebilirim.

Bazı kitaplar gerçekten güzel bir şekilde ilerlerken, sonlarına doğru her şey tersine dönüyor ve kötü bir şekilde sonlanıyor. Sizin sonunu beğenmediğiniz ve değiştirmek istediğiniz kitaplar var mı?

Bora: O Kürk Mantolu Madonna öyle bitmeyecekti ya, İlhan İrem’den alıntı yapalım Yazık Oldu Yarınlara. 

Tunca: Varsa da bu tür şeyleri çok kafama takmadığımdan aklıma verebileceğim bir örnek gelmiyor.

İngilizce yazılmış kitapları okur musunuz? Okuyorsanız, İngilizce kitaplar okumak isteyenlere neler yapmalarını önerirsiniz?

Bora: Okuyorum. Çekinmeyin arkadaşlar ben de her kelimeyi bilmiyorum alın yanınıza bir sözlük ve okumaya başlayın kitap üzerinde kalem kâğıtla çalışın İngilizceniz de gelişmiş olur hem, isterseniz önce gazetelerden başlayın sonra makaleler sonra da kitaplar, bir de güzel bir baskı bulun gözünüzü seveyim. İngilizceyi çok iyi bilenleri de okumuyorlarsa ayıplayabilirim isterseniz.

Tunca: Güzel ve eksiksiz bir çeviri varsa Türkçe tercih ederim, yoksa İngilizcesini okurum. İngilizce kitaplar okumak isteyenlere neler yapmalarını önerebilirim bilmiyorum. İngilizce öğrenerek iyi bir başlangıç yapabilirler. İngilizce düzeyi olarak başlangıç seviyesinde kitaplarla başlamaları ve yanlarında sözlük bulundurmaları da faydalı olacaktır.

Etrafınızdaki çoğu kişiden olumlu yorumlar aldığınız halde hem kitapların kalınlığı hem de büyünün bozulacağı düşüncesiyle o kitabı okuyamadığınız zamanlar oluyor mu?

Bora: Etrafımdaki çoğu kişinin düşüncesine inanıyorsam okuyabilirim, yok güvenmiyorsam sizin söylediğiniz bahaneleri söyleyebilirim, bunları öğrendiğim iyi oldu.

Tunca: Hayır olmuyor.

Bir kitabın konusu, kapağı, vb. sizin için ne derece önemli?

Bora: Bence kapak gerçekten çok önemli çoğu insanı çeken şey kitabın kapağı. Kitabın kapağında büyük bir sanat eseri veya büyük puntolarla isimler veya harika bir fotoğraf olmak zorunda değil, çok basit, sade bir şey de olabilir, kitabın içeriğiyle ilintili olsun yeter, he bir de baştan savma hissi de vermesin mümkünse.

Tunca: Kapak önemli değil, ama konu önemli tabi... Konusu ilgimi çektiyse o kitabı alırım.
 

En sevdiğiniz kitap kapağı hangisi? 
Bora: Metis Yayınlarından çıkan Rollo May’in Yaratma Cesareti kitabının kapağı güzeldir.


Bir diğer konu da çeviri elbette.  Bir kitabın çevirisi sizin için ne derece önemli? 

Bora: Çeviri gerçekten çok önemli, işlerini çok iyi yapan çevirmenler de var çok kötü yapan da bunun kararını vermek içinse birkaç seçenek var ya orijinal dili öğrenip daha önce dediğim gibi çeviri yapacakmış gibi üzerine çalışarak araştırma yaparak okursunuz, ya da farklı çevirmenlerden okumaya çalışırsınız o da varsa tabii.

Tunca: İnanılmaz önemli. Kötü ve eksik çeviriyle, en güzel kitaplar rezalet bir hale gelebiliyor.

Neden Çalışmıyorsun Oğlum?” başlıklı videonuzda kitap okumak isteyen çocuğuna oyun oynaması için baskı yapan bir babanın davranışını seyretmiştik. Bu videodakine benzer şekilde, özellikle youtube üzerinden yapılmış yorumlara baktığımda, kitap okumayı seven çoğu kişi, kitap okumak istedikleri halde, ailelerinden ‘kitap okuyacağına ders çalış’ şeklinde tepkiler aldıkları için ne yapacaklarını bilemiyorlar. Siz bunun için neler önerirsiniz?

Bora: Öneriler bir noktada tıkanıp kalıyor çünkü ailelerin yaklaşımları önemli sistemin farkında olup başka çare olmadığı için çocuklarına matematiği dayayan aileler var bir de kitap okuyup ne olacaksın mantığında bakan aileler o yüzden bir şey öneremiyorum, sessizce kenara çekiliyoruz ve videomuzu çekiyoruz.

Tunca: Ben, kitap okumak istemesine rağmen ailesi tarafından engellenen insanların çoğunluk olduğunu düşünmüyorum, fazla rastlanan bir durum değil. Genelde oyun oynamak, gezip tozmak isterler. Buna karşı aileler boş işlerle uğraşma git ders çalış der. Videoda anlatmak istediğim zaten kitap okumak isteyenlere ailelerin karşı çıkması değil, bir çocuğa zorla bir şey yaptırmanın yanlış olduğu... Kitap oku, ders çalış diye baskı yaparsanız, çocuğunuza istediğinizi yaptıramazsınız, yapsa da kötü etkileri olur. Eğer sürekli oku, çalış demek yerine en başından beri oyun oyna diye baskı yapsaydınız, aynı şekilde çocuğunuz oyunlardan da soğurdu. Anlatmak istediğim buydu. Bazen basit şeyleri daha iyi vurgulayabilmek için olaya tersten bakmak gerekir, bu videoda da bunu yapmıştım. Bir ailenin, kitap okuyan çocuğuna engel olmasına anlam veremiyorum. Öneri yapabilmem için sebepleri bilmem gerekir. ‘Kitap okuyacağına ders çalış’ diyorlarsa herhalde çocukları dersleri ihmal edip kitaplara fazla gömülüyordur. Bence böyle çocuklar varsa, aileleri uyarmasına rağmen kitap okumayı kesmemeliler. Dersleri de ihmal etmek olmaz tabi. En azından sınıfta kalmayacak bir şekilde ortalama notlar almak için çalışmalılar. Eğer kafası kitaplardaysa zaten dersler zerre kadar ilgisini çekmiyordur. Bu yüzden o derslerden geçse bile bir şey öğrenemez, sınavlardan sonra zamanla aklında kalanları da unutur. Ama dediğim gibi yine de sınıfı geçmeli. Eğer bu ilgisizlik üniversite zamanında yaşanıyorsa durum daha kritik. Ders kitapları yerine başka kitaplar okuyorsanız, yanlış bir alanı seçmiş ya da seçmek zorunda kalmışsınız demektir. İnsan, tutku duyduğu alanlarda faaliyet göstermeli. Herkesin işine yarayabilecek bir öneri veremem, çünkü dediğim gibi sebepleri, şartları bilmem lazım. Kısaca şöyle bitireyim: Kim ne derse desin, sevdiğiniz şeylerden vazgeçmeyin, ama bazen başka konulara da vakit ayırmanız gerektiğini unutmayın!


Bazen hepimizin başına gelmiştir ve çeşitli nedenlerle kitapları yarım bırakmışızdır. Sizin yarım bıraktığınız kitaplar var mı? Daha sonra bu kitapları okuyup bitiriyor musunuz yoksa tamamen bırakıyor musunuz?

Tunca: Evet, çeşitli nedenlerle kitapları yarıda bırakabiliyorum. Daha sonra mutlaka okuyup bitiririm, kitaba kendimi fazla özlettirmem...

En çok tanışmak istediğiniz yazarlar kimler ve bu yazarların hangi özelliklerini seviyorsunuz?

Bora: Shakespeare dili kullanışından ötürü, Moliere hala geçerliliğini sağladığı için ve Çehov da anlattıklarını hissettirebildiği için tanışmak istediklerim arasında.

Tunca: Sevdiğim çok yazar var ama tanışmak istediğim yok. Okurken onları zaten yeterince tanıyorum. Benim için önemli olan yazar olarak kim oldukları, özel hayatlarında nasıl insanlar olduklarını merak etmem, tanışıp konuşmak da istemem, okumak fazlasıyla yetiyor. Favori yazarlarımın en çok sevdiğim özelliklerine gelirsek, mesela Terry Pratchett'ın mizah anlayışını, sadece esprilerden oluşan basit kitaplar yerine gerçekten sağlam kurgular yaratabilecek kadar iyi bir yazar olmasını, yazmadan yaşayamayacak kadar işine tutkuyla bağlı, çalışkan, üretken ve yaratıcı bir yazar oluşunu seviyorum. Keşke bu kadar erken ölmeseydi...

Kitaplığınızda en çok bulunan yayınevi ve tür hangisi?

Bora: İş Bankası, Mitos Boyut çoğu tiyatro metinleri, Ayrıntı Yayınlarından da az olmayacak kadar var. Kuram, felsefi ve yer altı edebiyatı.

Tunca: Zor bir soru. Tüm kitapları tek tek gözden geçirip saymam gerekir. En fazla olanlardan ilk aklıma gelen Nesin Yayınevi. Aziz Nesin'in o kadar çok kitabı var ki, rafların çoğunu onlar işgal ediyor. İş bankası ve İthaki de çok var, ama hangisi en fazla bilgim yok. Tür olarak da en çok ne var bilemiyorum. Ne ararsan var.

Son zamanlarda okuduğunuz ve çok sevdiğiniz bir kitap olduysa, ismi nedir?

Tunca: Kaçan Ayna - Giovanni Papini.

Günümüzde wattpad kullanımının artmasıyla birlikte daha fazla wattpad hikâyesi yayınevleri tarafından kitap olarak basılıyor. Siz bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tunca: Wattpad'i çok duydum ama hiç açıp bakmışlığım yok. Yayınevlerinin wattpad eserlerini basmaları, yazarlar için güzel bir fırsat. Tabi sırf iyi tepkiler alıyor diye kötü eserleri basıyorlarsa ortalığı iyice çöplüğe çevirebilirler.

Wattpad’den söz açılmışken, siz bir şeyler yazıyor musunuz? Eğer yazıyorsanız, bunlar fan hikâyeleri tarzında mı yoksa tamamen bağımsız şeyler mi? İleride bir kitap yazma düşünceniz var mı?

Tunca: Bugüne kadar çok yazdım ama hep senaryo formatında yazdım. Kamerayı işin içinden çıkarıp, edebiyat için yazmak daha farklı. Temelde aynı olsa da ikisini birbirinden ayıran farklılıklar var. Bu soru iyi denk geldi, çünkü ben de tam bu sene öyküler yazmaya başladım. Fan hikâyeleri yazmam, genelde bilim kurgu ve fantastik kurgu türlerinde, işin içine kendi mizah anlayışımı katarak çeşitli öyküler yazıyorum. Önceden ağırlıklı olarak sinema-tv alanına odaklandığım için edebiyat arka planda kalmıştı. "Niye denemiyorum ki?" diye düşünüp bu sene böyle bir karar aldım. Öykü yazmanın benim için en büyük güzelliği beni yazar olarak tamamen özgür bırakması. Bizim çekimlerimizde ya da başka bir sinema-tv projesinde kullanmak üzere bir şeyler yazdığımda fazla bütçe istemeyen, imkanlarımız doğrultusunda yapılabilecekleri yazıyorum. Bu yüzden aklıma her gelen fikri malesef kağıda dökemiyorum. Ama öykülerde böyle bir dert yok. Doğru cümleleri bir araya getirdiğiniz zaman, okuyanlara en uçuk tecrübeleri bile inandırıcı hale getirebiliyor, onları istediğiniz her yere götürebiliyorsunuz. Bir de çekimlerde anlaşılmama kaygısı ya da daha fazla insana ulaşabilmek adına bazen asıl yapmak istediğimden vazgeçip daha basit şeylere yönelebiliyorum. Bu yüzden öyküler benim yazar olarak kendimi daha iyi ifade edebilmemi sağlayacak. İleride kitaplarımın basılmasını elbette isterim. Şimdilik öykü yarışmalarına katılmayı planlıyorum. Bir de Yabani diye  bir dergi çıktı. Daha sonraki aylarda dışardan öykü de yayınlayacaklar, orası için de bir şeyler yazıp, şansımı denemek istiyorum.


Kitap fuarlarına katılır mısınız? Katılıyorsanız, fuar hakkındaki düşünceleriniz neler? 

Tunca: Katılmam. Fuarlar hep bana uzak yerlerde yapılıyor ve çok kalabalık oluyor. Kitapları severim, fakat kalabalığa tahammül edemem.

Kitap okuyan çoğu kişinin hayalidir bir odayı boydan boya kitaplıklarla ve kitaplarla donatmak. Sizin böyle bir hayaliniz var mı? Ya da belki bu kitaplığa çoktan sahipsinizdir.

Tunca: Odamda kitaplık konabilecek her yerde kitaplık var. İleride büyük bir odayı tamamen kitaplıklarla donatmayı isterim, bir yandan da mecburum. Kitap koyacak yer bulmak ayrı bir dert. Kullandığım e-kitap okuyucu bu konuda bana çok yardımcı oluyor. Tabi yine de gerçek kitaplar almaktan vazgeçemiyorum.

Kitap alışverişi yaparken, internetten mi, kitapçıdan mı alışveriş yapıyorsunuz? Sizce, kitapları internetten almak mı daha iyi yoksa kitapçıdan mı? (Kitapçıdan alındığında fiyat farkı oluyor ama internette de bekleme süresi sorun yaratabiliyor, bazen hasarlı kitap gelme olasılığı da var tabii.)

Bora: Benim çok değişken hangisi denk gelirse diyebilirim.

Tunca: İnternetten de alıyorum, kitapçılardan da. Toplu olarak alınacaksa indirimlerden dolayı kesinlikle internet daha iyi. Kitap siparişleri için 1 haftadan fazla beklediğimi hatırlamıyorum, hasarlı kitaplar da bana pek denk gelmedi. Toplu alımlarda internetten şaşmam.

E-kitaplar hakkında ne düşünüyorsunuz? İleride normal basılı kitabın yerini alacaklar mı sizce?  

Bora: Alması muhtemel ancak ben çok sıcak bakmıyorum, herkesin de kitaplarını koyacağı büyük yerleri olamıyor maalesef bir süre sonra taşıyorsunuz ama ben pek sevmiyorum. Şu açıdan da avantajlı, ülkemizde baskısı olmayan kitaplara ulaşılmasını kolaylaştırıyor.

Tunca: E-kitapları çok faydalı buluyorum. Çevirisi olmayan ve Türkiye'de satılmayan kitapları okuyabilmem ve kitap koyacak yer bulma sorunundan kurtulmam açısından çok işime yarıyor.  Normal basılı kitapların yerini almasına daha çok var. Zamanı gelince kesinlikle alacak. E-kitap okuyucu kullanmayı sevsem de, gerçek kitapların yeri, hissettirdikleri çok farklı. Umarım bu değişim bizim ömrümüz içerisinde gerçekleşmez...

Çizgi roman ve manga okumayı sevdiğinizi çektiğiniz videolardan biliyoruz. En sevdiğiniz çizgi roman ve manga nedir?

Tunca: Ben fazla manga okumam, anime izlemeyi tercih ederim. Mangalar kitaplar gibi değil sonuçta, hayal edecek çok fazla şey yok. Adam zaten görüntüyü sana vermiş, bir tek ses yok. Canlı canlı anime izlemek bana daha cazip geliyor. Animesi mangaya uymayan veya eksik uyarlananlar ve animesi olmayan mangalar olabiliyor. Ben daha çok bu tür durumlarda manga okumayı tercih ediyorum. Çizgi roman, manga diye ayırmadan sevdiğim basılı çizgi eserlerden bazıları şunlar: Peanuts, Persepolis, The Tick, Maus, Dr. Slump, Liar Game.

Sevdiğiniz çizgi roman ve manga kahramanlarından 5 tanesini sayabilir misiniz?

Tunca: Charlie Brown, Suppaman, Muten Roshi, Groo, Obelix.



GRUP İLE İLGİLİ SORULAR

Kendi çizgi roman çalışmanız olduğunu biliyoruz. Geçen yıl facebook sayfanızdan duyurusunu yapmış olduğunuz çizgi roman çalışmanız “Kopdün” şu anda hangi aşamada?

Tunca: Bekleme aşamasında, uzun süre öyle kalacak gibi. Çizimlerle ilgilenen arkadaşım vakit ayıramadığı için tamamlanamadan yarım yamalak haliyle kaldı. Tamamlanmaz büyük ihtimal. Daha sonra imkanım olunca farklı bir proje yaparım.

Çizgi roman ve manga dışında anime izlemeyi de seviyorsunuzdur diye düşünüyorum. Seyrediyorsanız, sevdiğiniz anime serileri hangileri? Şu an takip ettiğiniz seriler var mı?

Bora: Ben anime izlemiyorum. Manga ve animeler konusunun ustaları diğer arkadaşlarım.

Tunca: Çok severim. Ben özellikle eski serileri daha çok seviyorum. (1970 - 2000 arası) Güncel olarak takip ettiğim bir seri yok. En yakın One Punch Man'i izlemiştim. En çok sevdiğim seriler arasından hangi birini saysam bilemiyorum. Dragon Ball, Heidi, Marco, Rose Of Versailles, Touch, Urusei Yatsura, Akage no Anne, GTO, Galaxy Express 999, Rurouni Kenshin Tsuioku Hen ve daha şu an aklıma gelmeyen tonlarca seri var. Eski animeler bana çok daha samimi geliyor. Her şeyin dijital ortamda yapıldığı yeni animelerde o sıcaklık yok.


Pokemon, Tsubasa, Death Note, One Piece, Naruto, Bleach gibi ünlü mangaların ve bu mangalardan uyarlanan animelerin parodilerini yaptınız. Bir de tüm bu yaptığınız parodilerdeki karakterleri birleştirdiğiniz “Anime Savaşçıları” adlı serinizin ilk bölümünü bu ay paylaştınız. Bunlar dışında yapmayı düşündüğünüz anime parodileri var mı?

Tunca: Düşündüklerim var ama kesinleşen bir şey olmadığı için bilgi vermeyeceğim.

Anime serileri dışında, benim de hâlâ severek seyrettiğim çizgi filmler var. Siz çizgi filmleri sever misiniz? Hâlâ seyrettiğiniz çizgi filmler var mı?

Bora: Scooby-Doo severim ben arada internetten de açıp izlerim hatta. Southpark ve Family Guy’ı da sayar mısınız bilmem.

Tunca: Anime serileri dışında kalan çizgi filmleri de aynı şekilde çok severim. Bir çizgi film aşığıyım diyebilirim. Güncel olarak devam edenler arasında South Park ve Rick and Morty'i takip ediyorum. Olayı tüm zamanlara yayacaksak da; Rocko's Modern Life, The Simpsons, The Tick, Dilbert, Looney Tunes serileri, Tom ve Jerry, Pempe Panter ve Hey Arnold sevdiklerim arasında ilk aklıma gelenler...

Biraz farklı ve saçma olabilir. Cevaplamak zorunda değilsiniz elbette. En sevdiğiniz renk ne?

Bora: Siyah olabilir, gri de olabilir beyaz da olabilir. Buralarda yani, Beşiktaş’a yakın.

Tunca:  Renktir/renk değildir tartışmasına girmeden siyah diyorum.

Daha önce paylaşmış olduğunuz videolara bakarak, müzik dinlemeyi ve film seyretmeyi sevdiğinizi biliyorum. Sevdiğiniz şarkıcılardan ve sevdiğiniz filmlerden birkaçını söyleyebilir misiniz?

Bora: Back to the Future benim favorim geçmiş ve gelecekle alakalı filmleri seviyorum yani zaman yolcuğu yapılan, şarkıcı listesiyse çok kalabalık ve değişik tarzlarda. Yeni dönemden Coldplay, Blur, Oasis, Radiohead, Arctic Monkeys, Muse ve bir sürü grup sayabilirim genelde alternatif veya indie tarzı müzik yapan. Erkan Oğur da dinlerim Ortaçgil de Sinatra da Müzikal de Shostakovich de Sezen Aksu da Duman da Cartel de Okay Temiz de Robbie Williams da. Ha aklıma geldi Robbie Williams’ın Swing When You’re Winning ve Swings Both Ways albümlerini baştan sona dinlemenizi önerebilirim, hatta Royal Albert Hall’daki konseri ve One Night at The Palladium’u izleyebilirsiniz.

Tunca: Film olarak; The Graduate, Underground, La Comunidad, Arsenic and Old Lace, Filantropica, Le Jouet, Le diner de cons. Müzik olarak da; Led Zeppelin, Ramones, The Beatles, Yardbirds, Scorpions, Dream Theater, Iron Maiden, Queen, Metallica, Muse, Arctic Monkeys ve Radiohead diyorum.

Sevdiğiniz oyunculardan birkaçını sayar mısınız?

Tunca:  Peter Sellers, Şener Şen, Daniel Day Lewis, Dustin Hoffman

Hiç yurtdışına çıktınız mı? Çıktıysanız nerelere gittiniz, en beğendiğiniz yer neresi oldu?

Bora: Floransa, Paris, Berlin, Barcelona, Roma, Napoli, Prag, Brüksel ve Milano’ya gittim, sıralama da aynen budur.

Tunca: Çıkmadım.

İleride yaşamak istediğiniz bir şehir ve ülke var mı? Fırsat olduğunda görmek istediğiniz yerler nereler?

Bora: İtalya güzel bir ülke, yakın da, güzel olur.

Tunca: Yok.


Bir süre önce Burakcan’ın ara ara videolarınızda tekrar yer alacağını duyurmuştunuz. Dördünüzün de yer aldığı bir çalışmanızı en erken ne zaman seyredebileceğiz? 

Tunca: Ben de bilmiyorum.

Son olarak, kanalınızı diğer kanallardan ayıran nedir? Neden sizin kanalınızı takip etmeliler?

Tunca: Diğer kanalların hepsini tek tek incelemeden kesin bir cevap veremem. Sadece görmüş olduğum kanallara göre bir değerlendirme yaparsam da, bizim gibisi yok diyebilirim.

Takipçilerinize söylemek istedikleriniz var mı?

Bora: Sadık kalanlara teşekkürler, kalmayanlar umurumda değil. Şaka tabi, herkese teşekkürler.

Tunca: Bizi izleyip destek verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Bir de abone değilseniz, kanalımıza abone olmayı unutmayın!

Bu röportaja katılmayı kabul ettiğiniz ve soruları yanıtladığınız için çok teşekkür ederim. Umarım siz de soruları yanıtlarken benim kadar eğlenmişsinizdir. 

Tunca: Biz teşekkür ederiz, çok memnun olduk:)


1 yorum: