2003 yılından beri, film ve dizi parodileri ağırlıklı olmak üzere, komedi videoları çeken; Tunca Arslan, Bora Aksu ve Batuhan Taner'den oluşan "Hiç Komik Değil" ekibiyle kitaplar üzerine söyleşi yaptım. Maalesef Batuhan askerde olduğu için söyleşiye katılamadı. Yine de, kendi işlerinden vakit ayırıp sorularımı yanıtlayan Tunca ve Bora'ya çok teşekkür ederim.
BAŞLAMADAN ÖNCE!!!
Ekiple ilgili daha fazla bilgi edinmek için önceden yapılmış olan söyleşi videolarını ve "10. Yıl Özel Videosu"nu seyredebilirsiniz.
Ekiple ilgili güncel bilgilere grubun facebook sayfası üzerinden ulaşabilir, ekibin videolarını youtube kanalından takip edebilirsiniz. Ekiple doğrudan iletişime geçmek isterseniz mailleriniziokumuyoruz@gmail.com adresine mail atabilirsiniz. Almış oldukları mail adresinin ismi başta sizi tedirgin etse de, hem kısa sürede geri dönüş yapıyor hem ilgileniyorlar. Takipçilerine gereken önemi göstermeleri beni fazlasıyla memnun etti.
Not: Söyleşide bahsedilen videolara yazıya bağlantılı linklerden ulaşabilirsiniz.
DEVAM EDEBİLİRİZ →
- Öncelikle,
röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok çok teşekkür ederim. Videolarınızı
severek takip ediyorum. Bu nedenle teklifime olumlu cevap vermeniz beni çok
mutlu etti.
YOUTUBE KANALI İLE İLGİLİ SORULAR
2003 yılından
beri daha çok film ve dizi parodileri ağırlıklı komedi videoları çektiğinizi
biliyoruz. Sadık bir izleyici kitleniz bulunuyor. Çoğu kişi sizi tanıyor. Yine
de; ilk olarak, biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Tunca: Üç kişilik bir ekibiz. Ben ve Bora dışında bir de şu an askerde
olduğu için röportaja katılamayan Batuhan var. Söylediğiniz gibi uzun yıllardır
çeşitli konularda, tarzlarda komedi
videoları üretiyoruz. İşe çılgınca dans edip dayak attığım basit kliplerle
başladık. Ardından anlık bile olsa, mutlaka bir yerinde çılgınca dans edip dayak
attığım televizyon programları geldi. Sonrasında ise çekeceğimiz videoları
yazmaya başlamamla işin içerisine filmler -mutlaka bir yerinde çılgınca dans
edip dayak attığım- girdi ve bugünlere kadar sürekli gelişerek devam ettik.
Sosyal medyanın
bu kadar bilinmediği, çok fazla kullanılmadığı bir dönemde videolar çekmeye
başladınız. Günümüzde, çoğu kişinin sosyal medya üzerinden, belirledikleri
konular hakkında videolar çekmeleri ve paylaşmaları çok kolay olsa da, buna
başlamak isteyen birçok kişi hâlâ oldukça çekimser. O yaşlarda, önünüzde çok
fazla örnek de bulunmazken, video çekip internet üzerinden paylaşmaya nasıl
karar verdiniz?
Tunca: Kendi çevremiz dışındaki insanlar da sevebilir diye düşündüm. Anlık bir kendine güvenle, videoları dosya
paylaşım sitelerine upload edip forumlarda paylaştm. İlk adımı attıktan sonra
gerisi geliyor zaten...
Bir youtube
kanalı için içeriğin kaliteli olması çok önemli. Bunun için, videoları
düzenleme bilgisine ve iyi ekipmanlara sahip olmak gerekli mi? Videolarınızdan
fark ettiğim kadarıyla, videoları düzenleme konusunda gerçekten uğraşıyorsunuz.
Müzik ekleme, hatalı konuşmaları ve boşlukları kesme, youtube video isimleri
için resim hazırlama, efektler ekleme gibi. Sizce bu konu ne derece önemli?
Tunca: Yaptığınız
işi her şeyiyle bilmeniz veya bilen insanlarla çalışmanız gerekiyor. Youtube
artık çok sayıda profesyonel kanalla dolu. Görsel olarak onlardan geri
kalmamanız lazım. Bir tarafta kalitesiz baskılı, soluk renkli bir ambalaja
sahip, estetik gözükmeyen bir fontla yazılmış ismi olan bir bisküvi düşünün,
diğer tarafta da dış görünüşü her şeyiyle özenle tasarlanmış bir bisküvi.
Hangisini alırsınız? İnsanlar kararını ilk bakışta verir. İlk bakışta onları
tavlayabilmek için görsel olarak standartların gerisinde kalmamanız, kaliteli,
albenili gözükmeniz gerek. Ama benim
için öncelikli olarak önemli olan fikirdir. Biraz paranız varsa ya da işi bilen
arkadaşlara sahipseniz, makyaj kısmını kolaylıkla halledersiniz. Herkes
yapabilir. Ama orjinal fikirleri kolay kolay bulamazsınız. Eğer
yaratıcılığınızı geliştirirseniz, en kötü ekipmanla bile harikalar
yaratabilirsiniz. İyi ekipmanlarınız olmadığı için bu işi yapamayacağınızı
düşünüyorsanız, bu bir bahanedir. Milyon dolarlık işlerde bile her şey bir
fikirle başlar. Siz de önce kafanızı kullanmakla başlayın, standartları
yakalamanızı sağlayacak günler mutlaka gelecektir. Tabi bunlar benim
görüşlerim. Amacınız sadece para kazanmaksa kaliteli içeriğe ihtiyacınız yok.
Doğru ambalaj ve iyi bir pazarlamayla insanlar bir çuval boku bile gururla
satın alabilir. İnsanlar içeriğe ya da iç güzelliğe falan pek önem vermez. Ne
gördüyse o... Güzel gözüken bir şey göstermen yeterli.
Sizin gibi bu işe
girmek isteyen çoğu kişi, başta da söylediğim gibi, bu ortama girmekte çekimser
davranıyor. Youtube üzerinde kanal açmak isteyenlere verebileceğiniz tavsiyeler
nelerdir?
Tunca: Çekinecek bir şey yok. Sokağa çıktığınızda nereye baksanız mutlaka
bir youtuber görürsünüz. Herkesin yayıncı olduğu bir dünyaya doğru hızla
ilerliyoruz. Hala "Yok ben çekinirim." diyorsanız, bu alanda daha
fazla okuyup, izleyip, çalışıp kendinizi geliştirmenizi tavsiye ederim.
Çekinmenizin en büyük sebeplerinden biri kendinizi yetersiz hissetmeniz. Bunun
çözümü çok basittir: yeterli olmak. Sinematografi, kurgu, oyunculuk, senaryo
vb. alanlarda kendinizi geliştirin. İnternete yüklemeyecek olsanız bile sürekli
deneyin, bir şeyler çekin, öğrendiklerinizi uygulayın. Bilgi sahibi oldukça,
tecrübe kazandıkça kendinize güveniniz artacaktır. Yorumların iyisini de
kötüsünü de fazla dikkate almayın. Kötü yorumlar genelde bir eleştiriden çok
hakaretten oluşur. İyi yorumlar da birkaç kelimelik övgülerden. Biri gereksiz
yere moralinizi düşürüp size zarar verebilir, diğeri de kendinizi bir şey sanıp
farkedemediğiniz hatalar içinde kendinizi kaybetmenize sebep olabilir.
KİTAPLAR İLE İLGİLİ SORULAR
“Kara Ekran” adlı
çalışmanızda, insanların kitap okumaktansa televizyon seyretmeye,
telefonlarıyla ilgilenmeye daha fazla vakit ayırmasını eleştirmiştiniz.
Teknoloji bağımlılığı ile ilgili “Televizyona Ölüm” adlı bir çalışmanız daha
bulunuyor. Günümüzde insanların teknolojiye bağımlı hale gelmelerini nasıl
karşılıyorsunuz?
Bora: Doğal
karşılıyorum çünkü kaçınılmaz bir son olarak görüyorum. Sadece insanların
teknolojiye bağımlı olduktan sonra tamamen kitaplardan veya teknolojik
gelişmeler öncesi olan sosyal ilişkilerini unutup bir bilgisayar veya
telefondaki internet bağlantısı üzerinden konuşmaya çalışmasını, kitaplardan
araştırma yapmayıp her şeyi google’a sormasını pek anlayamıyorum, aslında
anlaşılabilir bir şey kolay olan google’a yazıp öğrenmektir. Ama önceden benim
de çok yetişemediğim bir zamanda insanların kütüphanelere gidip araştırmalarına
zaman harcamasına ve bu araştırma kısmında almış oldukları hazza imreniyorum.
Tunca: Ekranlarla gelen bu teknoloji, insanların ilgisini çekme konusunda
kitaplara göre çok daha dikkat çekici. Sürekli değişen resimler, yazılar,
sesler var. Ekranlar adeta "Gel de bana bak!" diye bağırıyor. Sizi
çekmek için bu kadar tepinirken, ekranlar yerine köşede ölü gibi duran bir
kitaba bakmayı herkes tercih etmez. Hele ki 2000'li yıllarda doğduysanız zaten
doğar doğmaz bu teknolojiyle çevrelendiğinizden kitaplara yönelmeniz zor olur.
Kitaplarda çok daha fazlası var ama ulaşabilmek için günümüz insanına büyük bir
eziyet olan bir şey yapmanız, beyninizi çalıştırmanız gerekiyor. Hayal ederek
fiziksel olarak var olmayan şeyleri görebilme yeteneğine sahibiz, ancak hazıra
alıştığımız, ekranlara gömüldüğümüz için bu yeteneğimizi hızla köreltiyoruz.
Ünlü filmlerin ve
dizilerin parodileriyle tanınıyorsunuz. Bir söyleşinizde, Tunca, bir anime
parodisinin senaryosunu yazmak için o animenin birçok bölümünü seyrettiğini
söylemişti. Bu, parodisini çektiğiniz filmler için de böyle mi? Ayrıca,
parodisini yapacağınız film bir kitaptan uyarlamaysa, öncesinde kitabı da
okuyor musunuz?
Bora: Senaryodan sorumlu bakanımız Tunca, o yüzden bu soruya onun cevap
vermesi daha doğru, genel olarak biz sadece çekim esnasında aklımızda oluşan
şeyleri sunuyoruz beğenirsek ekliyoruz.
Tunca: Evet, bir şeyin parodisini yapacaksam defalarca, aldığım notlara göre
sahne sahne izlerim. Dalga geçecekseniz, dalga geçeceğiniz eseri iyi bilmeniz
gerekir. Eseri tekrar tekrar izlemek dışında, yapılan parodileri de izlerim.
Düşündüğüm bazı fikirler başkalarının da aklına gelmiş olabilir. Benzersiz bir
iş yapmak için ne varsa izlemek, bilmek lazım. Öncesinde kitabını okumam, çünkü
kitap ve film aynı olmaz. Filmin parodisini yaptığımız için önceliğim filmlerdir.
Videolarınızı
seyrettiğim zaman, Kitap okumayı sevdiğinizi tahmin ediyorum. Gerçek anlamda
kitap okumaya ne zaman başladınız? Hangi kitaptan sonra okuma alışkanlığı
kazanmaya başladınız?
Bora: Benim kitap okuma alışkanlığı kazanmam açıkçası lise sonrası
üniversite dönemimdir. Eğitim sistemimizin getirmiş olduğu bir şey olarak
düşünüyorum veya kolaya kaçıp bahane üretmek de diyebilirsiniz ama öyle değil
çünkü deli gibi matematik çözmeye falan çalışıyorduk. Sadece kitap yönünden
değil o dönemlerde müzik ve resme de yeterli ilgiyi göstermediğimi düşünüyorum.
Bunu da ailelerimizin bizim üzerimizde olan gelecek kaygısıyla açıklamak
mümkün. Onlar da haklı tabii yaşadığınız yerin sistemi neyse onun üzerine
adapte olmaya çalışmak zorunda kalıyorsunuz bir yerden sonra eğer maddi anlamda
bir garantiniz yoksa.
Tunca: Ne yazık ki çok geç başladım. İlk adımı, 17 yaşındayken oyunculuk ve
tiyatro üzerine kitaplar okuyarak attım. Üniversite eğitimimi bu alanda
alıyordum ve çok sevdiğim ve kendimi geliştirmek istediğim bir alan olduğu için
büyük bir iştahla, bu konular hakkında elime ne geçerse okumaya başladım.
Alışkanlık kazandıktan sonra okuduğum alanların sayısı arttı ve kitapları çok
seven biri haline geldim. "Öncesinde neden okumuyordun?" derseniz,
cevabını "Neden çalışmıyorsun oğlum?" adlı videomuzda bulabilirsiniz.
Ara sıra açıp
okuduğunuz, başucu kitabınız var mı?
Tunca: Çeşitli sebeplerden dolayı okuduğum kitaplara tekrar baktığım olur,
ama düzenli olarak yanımdan ayırmadığım bir başucu kitabım yok.
Çoğu kişi kitap
okuma alışkanlığı kazanmakta zorluk çekiyor. Sizce bunun nedeni ne olabilir ve
bunu atlatmak için nasıl kitaplarla başlamalılar?
Bora: Bunun sebebi bence tamamen insanların hayatla olan mücadelesi ve para
kazanmak derdi bence. Bunu eleştirmiyorum ama sonuç olarak herkes bir meşgale
içinde ve insanlara kitap okumak daha zor geliyor. 8-17:00 mesaisi olan bir
insanı düşünelim, İstanbul’da yaşıyor. Sabah kalkışı 6, işe gitmesi güne
başlaması sabah yaşadığı trafik stresi vesaire, iş çıkışı eve dönüşü, evde
yemek derken saat bir anda 21:00 oluyor, e o saatten sonra da açıp kitap okumak
yerine daha cazip gelen az yorulduğu televizyonu açıp gün içinde gülemediği
veya ağlayamadığı için televizyon başında kendini uyuşturuyor, yatıştırıyor.
Bunu atlatmak için yapılması gerekense yukarıda söylediğim nedenlerin aynı
zamanda gerçeklerin bir anlamda bahane olduklarına kendilerine inandırmaları ve
bu bahanelerden kurtulmaları.
Tunca: "Neden çalışmıyorsun oğlum?" adlı videomuz burada da
devreye giriyor. Bir çocuğun kitap okumasını istiyorsanız, ona doğrudan gidip
"Kitap oku!" demeniz yapmanız gereken en son şeydir. Pazarlamaya geri
dönelim. Bir ürün satmak için çıkıp reklamda "Bunu satın alın."
demiyorlar. Reklamlarda sadece bizde satın alma isteği uyandıracak şeyler
gösteriyorlar. Önemli olan doğru tuşlara basmak, fark ettirmeden manipüle
etmek. Bu durum her alan için geçerli. Siyasetçiler seçim konuşmaları yaparken
"Bana oy verin" deyip gitmiyorlar. Kafalarda oy verme fikrini
uyandırmak için bir sürü palavra sıkıyorlar. İnsanları ikna etmek için, bir
şeyler yaptırabilmek için onları kandırmanız gerekiyor. "Kitap oku!"
diye baskı yaparsanız, kitap okutturamazsınız, okutsanız da bir faydası olmaz,
çocuğun bu şekilde alışkanlık kazanması, kitapları sevmesi zorlaşır. Sorumlu en
başta aileler ve öğretmenler. Yayınevleri de, insanlara her şeyi satabilen,
ilgimizi istediği yere yöneltebilen pazarlama üstatlarıyla çalışsa,
televizyonda araba reklamları gibi kitap reklamları dönse, daha çok okuyan bir
toplum için umutlanabiliriz. Kitap okutturmakla, dondurma aldırmak arasında
fazla bir fark yok. Ailelerin, öğretmenlerin pazarlama mantığıyla düşünmesi,
çaktırmadan teşvik etmesi lazım. "Nasıl kitaplarla başlamalı?" sorusu
için kitap isimleri ya da türleri söylemem yararsız olur. Macera aramayın,
sevdiğiniz türlere yönelin. Kurgu eser okuyacaksanız gidin sevdiğiniz film
türünde bir kitap seçin. Korku, aşk, mizah, bilim kurgu, fantastik kurgu...
Belki kurgu sevmiyorsunuzdur gider tarih kitapları okursunuz, felsefe,
araştırma-inceleme, gezi kitapları okursunuz. Tamamen size kalmış. İçinizde
sizi heyecanlandıran, ilgi duyduğunuz ne varsa başlangıç için gidin o konuda
bir kitap seçin.
Komedyshow zamanınızda
yapmış olduğunuz “Bir Kitapçı Skeci” adlı çalışmanızda, çocukların hayal
gücünün ne kadar büyük olduğunu seyretmiştik. Küçük yaşlarda okuma
alışkanlığının kazanılması bu hayal gücünün gelişmesi için daha önemli. Bu
alışkanlığın küçük yaşlarda kazanılması da daha rahat oluyor. Çocuk edebiyatı
hakkında ne düşünüyorsunuz? Çocukken severek okuduğunuz kitaplardan üç
tanesinin isimlerini söyler misiniz? Çocuklar için yazılmış romanları hâlâ okur
musunuz?
Bora: İnsanların kişilik gelişimiyle alakalı bu da aileden, öğretmenlerden,
çevreden etkileniyor. Burada ailelerin ve öğretmenlerin bence etkisi büyük,
aile ne kadar üzerine düşer ve kitap okumayı bir alışkanlık haline getirirse
çocukta o kadar etkili, ancak şu an ülkemizde çoğu kişinin anne babası da okumuyor.
Aslında bu daha bir temel sorun annesinin babasının okumadığını gören çocuk da
okumuyor. Nasıl annesi babası sigara içen çocuk sigara içmeye daha yatkınsa
annesi babası kitap okumayan bir çocuk da okumamaya daha yatkın oluyor. Burada
da öğretmenler devreye giriyor. Öğretmenler de şimdiki sistem içerisinde
kaybolmuş bir durumda bana kalırsa herkeste bir kaygı. Çağın problemi olan
anksiyete herkeste var bu yüzden de kimse kimsenin üzerine düşmeyi görev
bilmiyor kendine üzerine düşünce de idealist öğretmen oluyor o da “idealar
dünyasında yaşıyor gerçekçi değil” diye insanları eleştiren bir toplum olduk.
Sürekli duyduğumuz bir şey var ailemizden “gerçek hayat öyle değil, hele bir
para kazanmaya başla da” öyle doğru gerçekten de öyle değil, ama bunu temelden
değiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu da kısa vadede pek mümkün gözükmüyor.
Öyle olması için bir çabamız da yok toplum olarak açıkçası.
Çocukken beğendiğim
üç kitap ise;
Denizler Altında
Yirmi Bin Fersah – Jules Verne
Küçük Prens –
Antonie de Saint-Exupéry
Momo – Michael Ende
Bu kitapları
çocukken okumuş olanlar varsa bir de şu anki yaşlarında okumalarını öneririm.
Tunca: Çocuklar
için yazılmış romanları okurum, çocuklar için yapılan filmleri, çizgi filmleri
de izlerim, oyunları da oynarım. Büyük küçük diye ayırmam. Çocuk kategorisi adı
altında listelenen kitapları sadece çocukların okuması büyük bir kayıp olur.
Yetişkinleri hedef alan kitaplara kıyasla hayalgücü bakımından çok daha
zenginler. Kaliteli bir çocuk kitabını içindeki çocuğu kaybetmemiş 60 yaşında
biri bile büyük bir zevkle okuyabilir, okumalıdır da. Sadece üç kitap söylemem
zor. Hepsinin ayrı bir değeri var. George Macdonald'ı çok severim. Çocuk
klasiklerinin de çoğunu büyük bir zevkle okudum. Bir de özellikle masalları çok
çok severim.
Çocuk romanı
olarak görülen, ancak kitaplarda ilerledikçe derinleşen bir konuya sahip olan
Harry Potter kitaplarını okumuşsunuzdur. Bu kitaplar ile ilgili uzun soluklu
bir parodi serisi yapmıştınız. (Parodiye buradan ulaşabilirsiniz.) Bu seride, izleyiciler için en ilgi çeken ve
komik karakterlerden birisi ise hiç kuşkusuz Hagrid’di. Peki sizin Harry
Potter’da en sevdiğiniz ve en sevmediğiniz karakterler kimler?
Bora: Snape “adamdır” demek istiyorum. Sevmediğim karakterlerse Harry’nin
eniştesi ve Malfoy’un babası. Bizim çekimlerde beğendiğim karakterlerse
Dumbledore ve Snape.
Tunca: En çok sevdiklerim Hagrid ve Vernon Enişte. Sevmiyorum diye özellikle
kenara ayırabileceğim birileri yok.
Harry Potter’da
en sevdiğiniz büyüler hangileri? Gerçek hayatta en çok hangisini kullanmak
isterdiniz ve neden?
Bora: Valla oyununu oynarken en sevdiğim büyü Alohomora’ydı, çünkü sürekli
kapı açıyorduk.
Tunca: Bilemiyorum, büyülere çok fazla ilgim yok. Belki eğlenceli olacağı
için Riddikulus diyebilirim.
Hazır Harry
Potter’dan söz açılmışken aklıma geldi. Sanırım Harry Potter’ın ortamında
yaşamak isterdim. Sizin de yaşamak istediğiniz bir kitap dünyası var mı?
Tunca: Hayır yok, okumak bana yetiyor.
Harry Potter’ın
ve diğer çoğu kitabın film uyarlamaları yapıldı ve yapılıyor. Siz de Harry Potter, Alacakaranlık, Açlık Oyunları,
Grinin Elli Tonu gibi kitapların parodilerini yaptınız. Bu kitaplar ve
kitaplardan uyarlanan filmler hakkındaki düşünceleriniz neler? Bu uyarlamaların
çoğunun kitabı tam olarak yansıtamadığı ortada. Sizce bu uyarlamalar ne kadar
iyi? İyi bir uyarlama nasıl olmalı?
Bora: Şimdi bence uyarlamalarda şöyle bir durum var iş tamamen yönetmende
bitiyor. Yönetmen bizim önümüze hangi yemeği koyuyorsa onu yiyoruz onun
üzerinden eleştiri yapıyoruz onun tercihlerine bırakıyoruz kendimizi bu yüzden
de bence iyi olmuş veya kötü olmuştan ziyade bana hitap etmedi ben daha farklı
düşünüyordum demek daha doğru. Tabi kitabın temel parçalarıyla oynamasına
yekten karşıyız. Eğer öyleyse bize atıyorum Harry Potter filmi diye sunmayın
yani, Harry Potter - Yönetmenin
Yorumuyla falan olsun ismi.
Tunca: Harry Potter güzel bir kitap serisi. Diğer saydıklarınız ilgimi
çekmiyor, okumadım. Mükemmel bir kitap
uyarlaması yapmak zordur. Kitaplarda filmlere sığdıramayacağınız detaylar var.
Sinemada senaryo oluştururken kitaplara göre daha ekonomik bir anlatım tercih
edilir. Bu yüzden yapılan kesintilerle birlikte kitaptan aldığınız tadı
filmlerden alabilmeniz oldukça zor. Bir
de kitap okurken her birimizin kafasında farklı şeyler canlanıyor. Belki ortak
olarak hissettiğimiz duygular var, ama okuduklarımızı zihnimizde görüntülerken
ister istemez kişisel yorumumuzu da katıyoruz. Ortak noktalar da olmasına
rağmen, her okuyucunun kafasındaki Gandalf farklıdır. Sinemaya uyarlarken
yönetmen de kendi yorumunu katıyor, oyuncular da katıyor, herkes bir şeyler
katıyor. Son olarak ortaya çıkan şey size yakınsa beğeniyorsunuz, değilse
beğenmiyorsunuz. Tabi bunları ortalamanın üstünde olarak
değerlendirebileceğimiz uyarlamalar için söylüyorum. Yoksa beğenmenin
kesinlikle mümkün olmadığı rezil uyarlamalar da yapılıyor... Alacakaranlık, Açlık Oyunları ve Grinin Elli Tonu'nu dediğim
gibi okumadım, kitapları nasıl yansıttığına dair yorum yapamam. Sadece film
olarak değerlendirmemi isterseniz, hepsinin vasat olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Harry Potter serisini filmleri izledikten sonra okudum. Tekrar filmleri
izlemeden uyarlama açısından net bir şey söyleyemem, ama filmleri az önce
saydıklarımdan daha iyiydi. Bir daha izlersem
beğenmeyebilirim. Yüzüklerin Efendisi'ni de filmlerden sonra okumuştum.
Okuduktan sonra yıllar önce beğenerek izlediğim filmleri bir yeniden izleyim
dedim ama zor dayandım, o kadar kötü geldi...
Hollywood da
senaryo konusunda sıkıntı çekmeye başladı ve kitap uyarlaması yapımlar artmaya
başladı. Önümüzdeki dönemlerde parodisini yapmak istediğiniz kitaptan
uyarlanmış filmler var mı?
Tunca:
Bilemiyorum. Varsa da şu an aklıma gelmiyor.
En sevdiğiniz
kitap türü hangisi? Bu türde önerebileceğiniz ve sevdiğiniz 3 tane kitap ismi
verir misiniz?
Bora: Ben tiyatro metinlerini okumayı daha çok seviyorum şahsen,
Shakespeare’in tüm eserlerini önerebilirim, her cümlenin üzerinde durulmalı
neredeyse, diyaloglarla ilerlemeyen metinleri sevenlere de Çehov’un öykülerini
önerebilirim. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ı da okunası hatta filmi de
var tiyatro oyunu da, önce kitabı okuyup daha sonra bunları izleyip
tartışılabilir. Thomas More’un Utopia’sı da şöyle bir kenarda dursun ama okuyun
yani kenarda dursun diye alıp koymayın.
Tunca: Sevdiğim çok tür var ama en sevdiğim şu diyebilmek zor. En sevdiğim 3
kitabı belirlemek daha da zor. Çocuk kitapları sorusunda dediğim gibi her biri
ayrı bir değer, ayrım yapamıyorum. Bu yüzden sevdiğim kitaplar arasından şu an
aklıma gelen ilk 3 kitabı söyleyeceğim: Monte Cristo Kontu - Alexandre Dumas
(Tam Metin), Duruşma Gecesi - Friedrich Dürrenmatt, Hayvan Çiftliği - George
Orwell, yerli olarak da Aziz Nesin'i tüm eserleriyle önerebilirim.
Daha önce okumadığınız
ama ileride okumayı düşündüğünüz bir tür var mı?
Tunca: Hangi türleri okudum/okumadım diye hiç düşünmediğim için bu soruya
tam olarak bir cevap veremeyeceğim.
Hiç okumam
dediğiniz bir tür var mı?
Tunca: Sanmıyorum. İlgimi çekerse her alandan bir şeyler okuyabilirim.
Klasikler
hakkında ne düşünüyorsunuz? Klasiklere başlamak isteyenler için neler
önerirsiniz?
Bora: Derhal başlayın, hatta onlardan başlayın.
Tunca: Klasiklere boşuna klasik demiyoruz. Hepsi genel olarak kurgu eserlere
yön veren, asırlardır insanları etkilemeye devam eden çalışmalardan oluşuyor.
Klasiklere başlayacaklarsa yine sevdikleri konuları anlatan kitaplardan
başlamalarını tavsiye ederim. Klasik olan her kitabı okumak ya da beğenmek zorunda
değilsiniz. Kendinizi klasikler konusunda çok zorlamayın, ilginizi çeken
klasiklerle başlayıp, onlar üzerinden ilerleyin, merak ediyorsanız ilginizi
çekmeyen klasiklere de sonra bakabilirsiniz zaten...
Yeri gelmişken,
youtubeda kitap yorumu yapan kişilerin videolarına yapılan yorumlara baktığımda
kitabı yorumlayan kişiye klasik kitaplar okumadığı için çok sert eleştiriler
yapıldığını görüyorum. Normal hayatta da klasik kitap okumayan kişilere bu tarz
eleştiriler gelebiliyor. Siz bu tarz yorumlar aldınız mı? Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Tunca: Okuduğum kitaplar hakkında konuştuğum biri yok, o yüzden hiç şunu
niye okudun/okumadın diye bir eleştiri almadım. Herkes istediğini, sevdiğini
okur. Başkasının zevkine laf etmek bana düşmez. Elbette sürekli metroda dev
afişlerle reklamı yapılan, hepsi birbirinin kopyası olan ticari kitaplar yerine
klasikleri okumak insanları daha iyi besler, daha faydalı olur. Ancak dediğim
gibi herkesin kendi zevki, yakınımda böyle birini görürsem tavsiye verebilirim
ama eleştirmem.
Kitap okurken
müzik dinleme konusunda insanlar fikir ayrılıklarına düşseler de kişisel bir
tercih olduğunu düşünüyorum. Peki, siz kitap okurken müzik dinler misiniz?
Dinliyorsanız, şimdiye kadar hiç kitabı okumanızı engellediği oldu mu? Kitabı
okurken ne tarz müzikler dinlersiniz?
Bora: Kitabı hangi dilde okuyorsam o dilde sözleri olan bir şarkıyı dinlemek
bende sıkıntı, ama diğer türlüsünde bir şey olmuyor. Sözsüz müzikler
dinlenilebilir. Katılıyorum tercih meselesi ama bendeki durum az önce
söylediğim gibi.
Tunca: Ben dinlemem, kitabın kendi müziği daha güzel...
Son dönemlerde, özellikle youtube kanalı üzerinden yayın yapan, kitap okumayı seven kişilerden "Reading Slump" kavramını duyuyorum. Kısaca kitap okumayı isteyip okuyamama durumu olarak açıklayabileceğimiz bu döneme girdiğinizde nasıl atlatıyorsunuz?
Bora: Biraz zaman tanıyoruz, başka şeylerle ilgileniyoruz, resim, müzik,
egzersiz, spor, karikatür vs. sonrasında bahanelerden de kurtulup bir yerden
başlıyoruz. Yok, olmuyorsa sürekli üzerine konuşuyoruz, “abi bende de reading
slump oldu” diyoruz. “Reading slump derken?” cevabını alıyoruz hırslanıp
zorluyoruz başlıyoruz, yine olmadıysa en başa sarıyoruz. E yine olmadıysa akışına
bırak dönerse senindir dönmezse… geyiğini yapabiliriz artık.
Tunca: "Reading slump" adını ilk defa duydum. Nedir ne değildir
diye bir baktım ve gereksiz bir şey olduğuna karar verdim. İnsanlar rahatsız
olmaya, her rahatsızlıklarını belirli kavramlar altında yüceltmeye, hastalıkla
bile olsa bir ünvanın altına sığınıp kendini diğerlerinden ayrı görmeye çok
meraklı. "Abi bende reading slump var yaaa, hiçbir şey okuyamıyorum. Off
çok kötüyüm yaaa reading slumppppp" diye ortalıkta dert yanıp artistlik taslayanları
duyar gibiyim. Bir sürü sitede konuyla ilgili yazılar hazırlanmış, eminim ki
bunu tedavi eden ilaçlar bile satılıyordur, biraz daha zorlarlarsa ameliyatla
çözüm bile çıkabilir. Bu sorunun kaynağı insanın kendisidir. Canın sıkılmış
okumak istemiyorsun işte! Reading slump ne? Her şeyi hastalıklaştırıyorlar.
Özel isim koyarsan, ben de bu rahatsızlık var dersen, gerçekten buna kendini
inandırırsan, inandığın, uydurduğun o hastalık gerçek olur ve sen inanmaya
devam ettikçe de kolay kolay kurtulamazsın. Reading slump, aptal bir bahane.
Canın okumak istemiyorsa okuma. Olabilir gayet normal bir şey. İnsan dediğin
robot değil ki. Sinirlenir, üzülür, sever, sıkılır... Bu kadar duygu değişimine
sahipken düzenli kitap okumayı sürdüremediğiniz zamanlar olabilir. Bir süre ara
ver okumaya, başka kitaba başla, takma kafana... Bu tür ufak tefek şeyleri
gözünüzde büyütmeyin.
En sevdiğiniz 3
yazar hangileri?
Tunca: En sevdiklerim arasından şu anda aklıma gelen ilk üç isim: Terry
Pratchett, Ray Bradbury, Ben Elton.
Sevdiğiniz
kitaplardan 5 tanesini sayar mısınız?
Tunca: Daha önce de belirttiğim sebeplerden dolayı yine ilk aklıma gelenleri
yazacağım. Tabi ki tekrara girmesin diye
önceki cevaplarımda yer verdiklerimi bu beşliye katmayacağım. Joko'nun Doğum
Günü - Roland Topor, Dinle Küçük Adam - Wilhelm Reich, Otostopçunun Galaksi
Rehberi - Douglas Adams, Tüysüz - Woody Allen, Buluşma Yeri - Duşan Kovaçeviç
Kitap okurken,
zaman zaman kendimize benzeyen karakterlerle karşılaşıyor ve duygusal bağ
kuruyoruz. Okuduğunuz kitaplardaki karakterlerin yerine kendinizi koyar
mısınız? Sizin kendinize yakın bulduğunuz karakter ya da karakterler var mı?
Gerçek hayatta olsa çok iyi anlaşırım dediğiniz karakterler oldu mu, olduysa
hangileri? En sevdiğiniz kitap karakterlerinden 5 tanesini sayar mısınız?
Tunca: Tam olarak kendime yakın bulduğum bir karakter yok sanırım. En
sevdiğim kitap karakterlerinden bazılarını sayacak olursam; Edmond Dantes, Havamumu Nine, Rincewind,
Bazarov ve Michael Kohlhaas'ı
söyleyebilirim.
Bazı kitaplar
gerçekten güzel bir şekilde ilerlerken, sonlarına doğru her şey tersine dönüyor
ve kötü bir şekilde sonlanıyor. Sizin sonunu beğenmediğiniz ve değiştirmek
istediğiniz kitaplar var mı?
Bora: O Kürk Mantolu Madonna öyle bitmeyecekti ya, İlhan İrem’den alıntı
yapalım Yazık Oldu Yarınlara.
Tunca: Varsa da bu tür şeyleri çok kafama takmadığımdan aklıma verebileceğim
bir örnek gelmiyor.
İngilizce
yazılmış kitapları okur musunuz? Okuyorsanız, İngilizce kitaplar okumak
isteyenlere neler yapmalarını önerirsiniz?
Bora: Okuyorum. Çekinmeyin arkadaşlar ben de her kelimeyi bilmiyorum alın
yanınıza bir sözlük ve okumaya başlayın kitap üzerinde kalem kâğıtla çalışın
İngilizceniz de gelişmiş olur hem, isterseniz önce gazetelerden başlayın sonra
makaleler sonra da kitaplar, bir de güzel bir baskı bulun gözünüzü seveyim.
İngilizceyi çok iyi bilenleri de okumuyorlarsa ayıplayabilirim isterseniz.
Tunca: Güzel ve eksiksiz bir çeviri varsa Türkçe tercih ederim, yoksa
İngilizcesini okurum. İngilizce kitaplar okumak isteyenlere neler yapmalarını
önerebilirim bilmiyorum. İngilizce öğrenerek iyi bir başlangıç yapabilirler.
İngilizce düzeyi olarak başlangıç seviyesinde kitaplarla başlamaları ve
yanlarında sözlük bulundurmaları da faydalı olacaktır.
Etrafınızdaki
çoğu kişiden olumlu yorumlar aldığınız halde hem kitapların kalınlığı hem de
büyünün bozulacağı düşüncesiyle o kitabı okuyamadığınız zamanlar oluyor mu?
Bora: Etrafımdaki çoğu kişinin düşüncesine inanıyorsam okuyabilirim, yok
güvenmiyorsam sizin söylediğiniz bahaneleri söyleyebilirim, bunları öğrendiğim
iyi oldu.
Tunca: Hayır olmuyor.
Bir kitabın
konusu, kapağı, vb. sizin için ne derece önemli?
Bora: Bence kapak gerçekten çok önemli çoğu insanı çeken şey kitabın kapağı.
Kitabın kapağında büyük bir sanat eseri veya büyük puntolarla isimler veya
harika bir fotoğraf olmak zorunda değil, çok basit, sade bir şey de olabilir,
kitabın içeriğiyle ilintili olsun yeter, he bir de baştan savma hissi de
vermesin mümkünse.
Tunca: Kapak önemli değil, ama konu önemli tabi... Konusu ilgimi çektiyse o
kitabı alırım.
En sevdiğiniz
kitap kapağı hangisi?
Bora: Metis Yayınlarından çıkan Rollo May’in Yaratma Cesareti kitabının
kapağı güzeldir.
Bir diğer konu da
çeviri elbette. Bir kitabın çevirisi
sizin için ne derece önemli?
Bora: Çeviri gerçekten çok önemli, işlerini çok iyi yapan çevirmenler de var
çok kötü yapan da bunun kararını vermek içinse birkaç seçenek var ya orijinal
dili öğrenip daha önce dediğim gibi çeviri yapacakmış gibi üzerine çalışarak
araştırma yaparak okursunuz, ya da farklı çevirmenlerden okumaya çalışırsınız o
da varsa tabii.
Tunca: İnanılmaz önemli. Kötü ve eksik çeviriyle, en güzel kitaplar rezalet
bir hale gelebiliyor.
“Neden Çalışmıyorsun Oğlum?” başlıklı
videonuzda kitap okumak isteyen çocuğuna oyun oynaması için baskı yapan bir
babanın davranışını seyretmiştik. Bu videodakine benzer şekilde, özellikle youtube üzerinden yapılmış yorumlara baktığımda, kitap okumayı seven çoğu kişi,
kitap okumak istedikleri halde, ailelerinden ‘kitap okuyacağına ders çalış’ şeklinde
tepkiler aldıkları için ne yapacaklarını bilemiyorlar. Siz bunun için neler
önerirsiniz?
Bora: Öneriler bir noktada tıkanıp kalıyor çünkü ailelerin yaklaşımları
önemli sistemin farkında olup başka çare olmadığı için çocuklarına matematiği
dayayan aileler var bir de kitap okuyup ne olacaksın mantığında bakan aileler o
yüzden bir şey öneremiyorum, sessizce kenara çekiliyoruz ve videomuzu
çekiyoruz.
Tunca: Ben, kitap okumak istemesine rağmen ailesi tarafından engellenen
insanların çoğunluk olduğunu düşünmüyorum, fazla rastlanan bir durum değil.
Genelde oyun oynamak, gezip tozmak isterler. Buna karşı aileler boş işlerle
uğraşma git ders çalış der. Videoda anlatmak istediğim zaten kitap okumak
isteyenlere ailelerin karşı çıkması değil, bir çocuğa zorla bir şey yaptırmanın
yanlış olduğu... Kitap oku, ders çalış diye baskı yaparsanız, çocuğunuza
istediğinizi yaptıramazsınız, yapsa da kötü etkileri olur. Eğer sürekli oku,
çalış demek yerine en başından beri oyun oyna diye baskı yapsaydınız, aynı
şekilde çocuğunuz oyunlardan da soğurdu. Anlatmak istediğim buydu. Bazen basit
şeyleri daha iyi vurgulayabilmek için olaya tersten bakmak gerekir, bu videoda
da bunu yapmıştım. Bir ailenin, kitap okuyan çocuğuna engel olmasına anlam
veremiyorum. Öneri yapabilmem için sebepleri bilmem gerekir. ‘Kitap okuyacağına
ders çalış’ diyorlarsa herhalde çocukları dersleri ihmal edip kitaplara fazla
gömülüyordur. Bence böyle çocuklar varsa, aileleri uyarmasına rağmen kitap
okumayı kesmemeliler. Dersleri de ihmal etmek olmaz tabi. En azından sınıfta
kalmayacak bir şekilde ortalama notlar almak için çalışmalılar. Eğer kafası
kitaplardaysa zaten dersler zerre kadar ilgisini çekmiyordur. Bu yüzden o
derslerden geçse bile bir şey öğrenemez, sınavlardan sonra zamanla aklında
kalanları da unutur. Ama dediğim gibi yine de sınıfı geçmeli. Eğer bu
ilgisizlik üniversite zamanında yaşanıyorsa durum daha kritik. Ders kitapları
yerine başka kitaplar okuyorsanız, yanlış bir alanı seçmiş ya da seçmek zorunda
kalmışsınız demektir. İnsan, tutku duyduğu alanlarda faaliyet göstermeli.
Herkesin işine yarayabilecek bir öneri veremem, çünkü dediğim gibi sebepleri,
şartları bilmem lazım. Kısaca şöyle bitireyim: Kim ne derse desin, sevdiğiniz
şeylerden vazgeçmeyin, ama bazen başka konulara da vakit ayırmanız gerektiğini
unutmayın!
Bazen hepimizin
başına gelmiştir ve çeşitli nedenlerle kitapları yarım bırakmışızdır. Sizin
yarım bıraktığınız kitaplar var mı? Daha sonra bu kitapları okuyup bitiriyor
musunuz yoksa tamamen bırakıyor musunuz?
Tunca: Evet, çeşitli nedenlerle kitapları yarıda bırakabiliyorum. Daha sonra
mutlaka okuyup bitiririm, kitaba kendimi fazla özlettirmem...
En çok tanışmak
istediğiniz yazarlar kimler ve bu yazarların hangi özelliklerini seviyorsunuz?
Bora: Shakespeare dili kullanışından ötürü, Moliere hala geçerliliğini
sağladığı için ve Çehov da anlattıklarını hissettirebildiği için tanışmak
istediklerim arasında.
Tunca: Sevdiğim çok yazar var ama tanışmak istediğim yok. Okurken onları
zaten yeterince tanıyorum. Benim için önemli olan yazar olarak kim oldukları,
özel hayatlarında nasıl insanlar olduklarını merak etmem, tanışıp konuşmak da
istemem, okumak fazlasıyla yetiyor. Favori yazarlarımın en çok sevdiğim
özelliklerine gelirsek, mesela Terry Pratchett'ın mizah anlayışını, sadece
esprilerden oluşan basit kitaplar yerine gerçekten sağlam kurgular
yaratabilecek kadar iyi bir yazar olmasını, yazmadan yaşayamayacak kadar işine
tutkuyla bağlı, çalışkan, üretken ve yaratıcı bir yazar oluşunu seviyorum.
Keşke bu kadar erken ölmeseydi...
Kitaplığınızda en
çok bulunan yayınevi ve tür hangisi?
Bora: İş Bankası, Mitos Boyut çoğu tiyatro metinleri, Ayrıntı Yayınlarından
da az olmayacak kadar var. Kuram, felsefi ve yer altı edebiyatı.
Tunca: Zor bir soru. Tüm kitapları tek tek gözden geçirip saymam gerekir. En
fazla olanlardan ilk aklıma gelen Nesin Yayınevi. Aziz Nesin'in o kadar çok
kitabı var ki, rafların çoğunu onlar işgal ediyor. İş bankası ve İthaki de çok
var, ama hangisi en fazla bilgim yok. Tür olarak da en çok ne var bilemiyorum.
Ne ararsan var.
Son zamanlarda
okuduğunuz ve çok sevdiğiniz bir kitap olduysa, ismi nedir?
Tunca: Kaçan Ayna - Giovanni Papini.
Günümüzde wattpad
kullanımının artmasıyla birlikte daha fazla wattpad hikâyesi yayınevleri
tarafından kitap olarak basılıyor. Siz bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tunca: Wattpad'i çok duydum ama hiç açıp bakmışlığım yok. Yayınevlerinin
wattpad eserlerini basmaları, yazarlar için güzel bir fırsat. Tabi sırf iyi
tepkiler alıyor diye kötü eserleri basıyorlarsa ortalığı iyice çöplüğe
çevirebilirler.
Wattpad’den söz
açılmışken, siz bir şeyler yazıyor musunuz? Eğer yazıyorsanız, bunlar fan
hikâyeleri tarzında mı yoksa tamamen bağımsız şeyler mi? İleride bir kitap
yazma düşünceniz var mı?
Tunca: Bugüne kadar çok yazdım ama hep senaryo formatında yazdım. Kamerayı
işin içinden çıkarıp, edebiyat için yazmak daha farklı. Temelde aynı olsa da
ikisini birbirinden ayıran farklılıklar var. Bu soru iyi denk geldi, çünkü
ben de tam bu sene öyküler yazmaya başladım. Fan hikâyeleri yazmam, genelde
bilim kurgu ve fantastik kurgu türlerinde, işin içine kendi mizah anlayışımı
katarak çeşitli öyküler yazıyorum. Önceden ağırlıklı olarak sinema-tv alanına
odaklandığım için edebiyat arka planda kalmıştı. "Niye denemiyorum
ki?" diye düşünüp bu sene böyle bir karar aldım. Öykü yazmanın benim için
en büyük güzelliği beni yazar olarak tamamen özgür bırakması. Bizim
çekimlerimizde ya da başka bir sinema-tv projesinde kullanmak üzere bir şeyler
yazdığımda fazla bütçe istemeyen, imkanlarımız doğrultusunda yapılabilecekleri
yazıyorum. Bu yüzden aklıma her gelen fikri malesef kağıda dökemiyorum. Ama
öykülerde böyle bir dert yok. Doğru cümleleri bir araya getirdiğiniz zaman,
okuyanlara en uçuk tecrübeleri bile inandırıcı hale getirebiliyor, onları
istediğiniz her yere götürebiliyorsunuz. Bir de çekimlerde anlaşılmama kaygısı
ya da daha fazla insana ulaşabilmek adına bazen asıl yapmak istediğimden vazgeçip
daha basit şeylere yönelebiliyorum. Bu yüzden öyküler benim yazar olarak
kendimi daha iyi ifade edebilmemi sağlayacak. İleride kitaplarımın basılmasını
elbette isterim. Şimdilik öykü yarışmalarına katılmayı planlıyorum. Bir de
Yabani diye bir dergi çıktı. Daha
sonraki aylarda dışardan öykü de yayınlayacaklar, orası için de bir şeyler
yazıp, şansımı denemek istiyorum.
Kitap fuarlarına
katılır mısınız? Katılıyorsanız, fuar hakkındaki düşünceleriniz neler?
Tunca: Katılmam. Fuarlar hep bana uzak yerlerde yapılıyor ve çok kalabalık
oluyor. Kitapları severim, fakat kalabalığa tahammül edemem.
Kitap okuyan çoğu
kişinin hayalidir bir odayı boydan boya kitaplıklarla ve kitaplarla donatmak.
Sizin böyle bir hayaliniz var mı? Ya da belki bu kitaplığa çoktan
sahipsinizdir.
Tunca: Odamda kitaplık konabilecek her yerde kitaplık var. İleride büyük bir
odayı tamamen kitaplıklarla donatmayı isterim, bir yandan da mecburum. Kitap
koyacak yer bulmak ayrı bir dert. Kullandığım e-kitap okuyucu bu konuda bana
çok yardımcı oluyor. Tabi yine de gerçek kitaplar almaktan vazgeçemiyorum.
Kitap alışverişi
yaparken, internetten mi, kitapçıdan mı alışveriş yapıyorsunuz? Sizce,
kitapları internetten almak mı daha iyi yoksa kitapçıdan mı? (Kitapçıdan
alındığında fiyat farkı oluyor ama internette de bekleme süresi sorun
yaratabiliyor, bazen hasarlı kitap gelme olasılığı da var tabii.)
Bora: Benim çok değişken hangisi denk gelirse diyebilirim.
Tunca: İnternetten de alıyorum, kitapçılardan da. Toplu olarak alınacaksa
indirimlerden dolayı kesinlikle internet daha iyi. Kitap siparişleri için 1
haftadan fazla beklediğimi hatırlamıyorum, hasarlı kitaplar da bana pek denk
gelmedi. Toplu alımlarda internetten şaşmam.
E-kitaplar
hakkında ne düşünüyorsunuz? İleride normal basılı kitabın yerini alacaklar mı
sizce?
Bora: Alması muhtemel ancak ben çok sıcak bakmıyorum, herkesin de
kitaplarını koyacağı büyük yerleri olamıyor maalesef bir süre sonra
taşıyorsunuz ama ben pek sevmiyorum. Şu açıdan da avantajlı, ülkemizde baskısı
olmayan kitaplara ulaşılmasını kolaylaştırıyor.
Tunca: E-kitapları çok faydalı buluyorum. Çevirisi olmayan ve Türkiye'de
satılmayan kitapları okuyabilmem ve kitap koyacak yer bulma sorunundan
kurtulmam açısından çok işime yarıyor.
Normal basılı kitapların yerini almasına daha çok var. Zamanı gelince
kesinlikle alacak. E-kitap okuyucu kullanmayı sevsem de, gerçek kitapların
yeri, hissettirdikleri çok farklı. Umarım bu değişim bizim ömrümüz içerisinde
gerçekleşmez...
Çizgi roman ve
manga okumayı sevdiğinizi çektiğiniz videolardan biliyoruz. En sevdiğiniz çizgi
roman ve manga nedir?
Tunca: Ben fazla manga okumam, anime izlemeyi tercih ederim. Mangalar
kitaplar gibi değil sonuçta, hayal edecek çok fazla şey yok. Adam zaten
görüntüyü sana vermiş, bir tek ses yok. Canlı canlı anime izlemek bana daha
cazip geliyor. Animesi mangaya uymayan veya eksik uyarlananlar ve animesi
olmayan mangalar olabiliyor. Ben daha çok bu tür durumlarda manga okumayı
tercih ediyorum. Çizgi roman, manga diye ayırmadan sevdiğim basılı çizgi
eserlerden bazıları şunlar: Peanuts, Persepolis, The Tick, Maus, Dr. Slump,
Liar Game.
Sevdiğiniz çizgi
roman ve manga kahramanlarından 5 tanesini sayabilir misiniz?
Tunca: Charlie Brown, Suppaman, Muten Roshi, Groo, Obelix.
GRUP İLE İLGİLİ SORULAR
Kendi çizgi roman
çalışmanız olduğunu biliyoruz. Geçen yıl facebook sayfanızdan duyurusunu yapmış
olduğunuz çizgi roman çalışmanız “Kopdün” şu anda hangi aşamada?
Tunca: Bekleme aşamasında, uzun süre öyle kalacak gibi. Çizimlerle ilgilenen
arkadaşım vakit ayıramadığı için tamamlanamadan yarım yamalak haliyle kaldı.
Tamamlanmaz büyük ihtimal. Daha sonra imkanım olunca farklı bir proje yaparım.
Çizgi roman ve
manga dışında anime izlemeyi de seviyorsunuzdur diye düşünüyorum.
Seyrediyorsanız, sevdiğiniz anime serileri hangileri? Şu an takip ettiğiniz
seriler var mı?
Bora: Ben anime izlemiyorum. Manga ve animeler konusunun ustaları diğer
arkadaşlarım.
Tunca: Çok severim. Ben özellikle eski serileri daha çok seviyorum. (1970 -
2000 arası) Güncel olarak takip ettiğim bir seri yok. En yakın One Punch Man'i
izlemiştim. En çok sevdiğim seriler arasından hangi birini saysam bilemiyorum.
Dragon Ball, Heidi, Marco, Rose Of Versailles, Touch, Urusei Yatsura, Akage no
Anne, GTO, Galaxy Express 999, Rurouni Kenshin Tsuioku Hen ve daha şu an aklıma
gelmeyen tonlarca seri var. Eski animeler bana çok daha samimi geliyor. Her
şeyin dijital ortamda yapıldığı yeni animelerde o sıcaklık yok.
Pokemon, Tsubasa,
Death Note, One Piece, Naruto, Bleach gibi ünlü mangaların ve bu mangalardan
uyarlanan animelerin parodilerini yaptınız. Bir de tüm bu yaptığınız
parodilerdeki karakterleri birleştirdiğiniz “Anime Savaşçıları” adlı serinizin
ilk bölümünü bu ay paylaştınız. Bunlar dışında yapmayı düşündüğünüz anime
parodileri var mı?
Tunca: Düşündüklerim var ama kesinleşen bir şey olmadığı için bilgi
vermeyeceğim.
Anime serileri
dışında, benim de hâlâ severek seyrettiğim çizgi filmler var. Siz çizgi
filmleri sever misiniz? Hâlâ seyrettiğiniz çizgi filmler var mı?
Bora: Scooby-Doo severim ben arada internetten de açıp izlerim hatta.
Southpark ve Family Guy’ı da sayar mısınız bilmem.
Tunca: Anime serileri dışında kalan çizgi filmleri de aynı şekilde çok
severim. Bir çizgi film aşığıyım diyebilirim. Güncel olarak devam edenler
arasında South Park ve Rick and Morty'i takip ediyorum. Olayı tüm zamanlara
yayacaksak da; Rocko's Modern Life, The Simpsons, The Tick, Dilbert, Looney
Tunes serileri, Tom ve Jerry, Pempe Panter ve Hey Arnold sevdiklerim arasında
ilk aklıma gelenler...
Biraz farklı ve saçma
olabilir. Cevaplamak zorunda değilsiniz elbette. En sevdiğiniz renk ne?
Bora: Siyah olabilir, gri de olabilir beyaz da olabilir. Buralarda yani,
Beşiktaş’a yakın.
Tunca: Renktir/renk değildir
tartışmasına girmeden siyah diyorum.
Daha önce
paylaşmış olduğunuz videolara bakarak, müzik dinlemeyi ve film seyretmeyi
sevdiğinizi biliyorum. Sevdiğiniz şarkıcılardan ve sevdiğiniz filmlerden
birkaçını söyleyebilir misiniz?
Bora: Back to the Future benim favorim geçmiş ve gelecekle alakalı filmleri
seviyorum yani zaman yolcuğu yapılan, şarkıcı listesiyse çok kalabalık ve
değişik tarzlarda. Yeni dönemden Coldplay, Blur, Oasis, Radiohead, Arctic
Monkeys, Muse ve bir sürü grup sayabilirim genelde alternatif veya indie tarzı
müzik yapan. Erkan Oğur da dinlerim Ortaçgil de Sinatra da Müzikal de
Shostakovich de Sezen Aksu da Duman da Cartel de Okay Temiz de Robbie Williams
da. Ha aklıma geldi Robbie Williams’ın Swing When You’re Winning ve Swings Both
Ways albümlerini baştan sona dinlemenizi önerebilirim, hatta Royal Albert
Hall’daki konseri ve One Night at The Palladium’u izleyebilirsiniz.
Tunca: Film olarak; The Graduate, Underground, La Comunidad, Arsenic and Old
Lace, Filantropica, Le Jouet, Le diner de cons. Müzik olarak da; Led Zeppelin,
Ramones, The Beatles, Yardbirds, Scorpions, Dream Theater, Iron Maiden, Queen,
Metallica, Muse, Arctic Monkeys ve Radiohead diyorum.
Sevdiğiniz
oyunculardan birkaçını sayar mısınız?
Tunca: Peter Sellers,
Şener Şen, Daniel Day Lewis, Dustin Hoffman
Hiç yurtdışına
çıktınız mı? Çıktıysanız nerelere gittiniz, en beğendiğiniz yer neresi oldu?
Bora: Floransa, Paris, Berlin, Barcelona, Roma, Napoli, Prag, Brüksel ve
Milano’ya gittim, sıralama da aynen budur.
Tunca: Çıkmadım.
İleride yaşamak
istediğiniz bir şehir ve ülke var mı? Fırsat olduğunda görmek istediğiniz
yerler nereler?
Bora: İtalya güzel bir ülke, yakın da, güzel olur.
Tunca: Yok.
Bir süre önce
Burakcan’ın ara ara videolarınızda tekrar yer alacağını duyurmuştunuz.
Dördünüzün de yer aldığı bir çalışmanızı en erken ne zaman seyredebileceğiz?
Tunca: Ben de bilmiyorum.
Son olarak,
kanalınızı diğer kanallardan ayıran nedir? Neden sizin kanalınızı takip
etmeliler?
Tunca: Diğer kanalların hepsini tek tek incelemeden kesin bir cevap veremem.
Sadece görmüş olduğum kanallara göre bir değerlendirme yaparsam da, bizim
gibisi yok diyebilirim.
Takipçilerinize
söylemek istedikleriniz var mı?
Bora: Sadık kalanlara teşekkürler, kalmayanlar umurumda değil. Şaka tabi,
herkese teşekkürler.
Tunca: Bizi izleyip destek verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Bir de abone
değilseniz, kanalımıza abone olmayı unutmayın!
Bu röportaja
katılmayı kabul ettiğiniz ve soruları yanıtladığınız için çok teşekkür ederim.
Umarım siz de soruları yanıtlarken benim kadar eğlenmişsinizdir.
Tunca: Biz teşekkür ederiz, çok memnun olduk:)
Güzel bir söyleşi olmuş, emeğinize sağlık.
YanıtlaSil